Kişinin yalnızlığa tahammül edebilmesinin en gerekli koşulu, bir ‘öteki’nin kendisinde yarattığı emniyet hissidir. Bilinçaltında son derece kabul edici ve verici bir ‘öteki’ varlığı bulunan kişilerin yalnızlığından korkulmaz. Bununla baş edebilir ve hatta bunun gerçekleşmesi için şartlarını düzenleyebilir!
Sen, yalnızlığa ve Allah’a mahsus gibi görünen ‘bir başınılağa’ katlanabiliyorsan ve artık bundan mutlu da olabiliyorsan, geçmişte bilinçaltına ve kalbinin ücralarına yerleşmiş bir ‘verici’ model ile karşılaşmışsındır demektir. Yalnız yaşayan çoğu insan aslında daha evvel gelecekteki boşlukları, hiçlikleri bile doldurmuş birileri ile yaşamış, bu yaşantılarının duygusal bağlarını hep cebinde taşımış kimselerdir.
Diyelim ki; hayatının bir bölümünde o kadar çok sevildin, o kadar çok ilgi gördün, o kadar çok kabullenildin, o kadar çok affedildin ki; bu olaylar silsilesi sende nefis bir emniyet ortamı yarattı. Elini attığın her işin başında ya da sonunda bu ‘güven’ hissi seni mutlu kıldı. Yaşadığın pek çok olumsuz, kötü, bahtsız ve kadersiz durumlarda bu güven hissi kalbinin bi tarafından hortladı ve seni iyi etti. Şimdi ise bireyselliğini yaşayabilmen için senin ellerinden tutup, sana güç verdi.
Hangi kişi, hangi ilişkin sonucunda sana bu emniyet hissini verdi ise Allah ondan razı olsun. Dolup taştı özgüvenin. Ruhunun en kalabalık kesimlerinde bile yalnızlığı düşünüp, bunların hepsi yanımdan gitse ben yine kendimi mutlu hissedebilirim, dedin.
Psikolojik olarak yalnızlığa tahammül’ün bu emniyet hissi ile açıklanması, insanın doğduğundan beri yalnız olduğunu bildiğimizi ancak bari herhangi bir döneminde büyülü bir ‘güvenlik’ ilişkisi yaşamasının, onun tüm hayatı boyunca bir başına kalırsa bile zedelenmeyeceğini açıklıyor.
Yalnız kalmaktan çok korkuyor ya da yalnız diye nitelendirdiğin insanları gördüğünde, kulağını çekip orta parmağının orta kemiği ile vuracak bir tahta arıyorsan; bu senin ruhunda eksik kalmış bir ‘emniyet’ hissinin varlığına işaret ediyor. “Yalnızlık Allah’a mahsus!” düşüncesi ve fikri, kendi yalnızlığının büyük, ulu bir varlığa atanarak, rahatlamak hissinden öteye geçmiyor. Yalnızlık, bilakis, üstelik ve sadece ‘insan’a mahsus. Bununla başedebilmen, bu durumdan mutlu olabilmen ve ‘yalnızlığın’ eşit değildir ‘yanımda insan var’ olduğuna inanabilmen, ömründe sana nasip olmuş güvenli bir nefes ile sağlanabiliyor.
Ve çoğu zaman kendini ‘yalnız’ hisseden kişi; çevresinde müthiş bir kalabalık olan kişiden başkası değildir. En tenha zamanlarında çoğul bir mutluluk yaşar iken; en gürültülü anlarında kendini ‘yalnız’ bulman da bu zamana kadar yapılmış ‘yalnızlık’ tanımını çürüttüğün an ortaya çıkıyor.
Neyse ki daha vakit var; ömrüne öyle biri çıkabilir ve sana tüm kalbi ile ‘emniyet’ verebilir!…
Neyse ki daha vakit var; birinin ömrüne ‘ceee’ diye çıkıp; ona tüm kalbinle ‘emniyet’ verebilirsin!…
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.