Üstün bir ırk arayışım yoktu aslında. Kafamda sıradan, bayağı ve adi bir iyilik timsali vardı. İşte kötü şeylere dahi iyi tepkiler verebilecek, güzel gülen insanlar ile temas edeyim arzusundaydım. Doldurup doldurup içeyim derdinde de değildim. Bir dolumluk sarhoş olayım yetiyor zaten. Üzerinde bu alkoldür yazan ama içinde aslında alkol olmayan bişey bile yeterdi. Görsel inanmışlığım kuvvetli idi.
Üstün bir ırk felan isteğim yoktu yani. Yarı Budist, Yarı Müslim, az da Hiristiyan olabilirdi. Duaların gücüne inansın yeterdi, sonuçta hepsinin gittiği yer tek ve aynı yerdi. O yüzden asla dini takıntılarım yoktu. En büyük güç olan dua’ya inanç ve ihtiyacım dışında…
Yarım kalmış bir tabaktan yemek yiyebilsindi, artıkmış, eksikmiş, çöpmüş aldırmasındı. Bir kaşık ile tek tabak kullanımını ara sıra istesindi. Önemsemesindi bakteri varlığını ve bu şekilde onların var olduklarını ıspatlamasındı. Yani azıcık geçmişten, azıcık şimdiden olsundu tavırları.
Gördüğün gibi üstün bir ırk değildi beklediğim, birkaç nota eşliğinde şarkıya girsin, illa ki buna mi ile, buna si ile başlayacan takıntısına girmesindi. Her besteye ses versin, her çilebülbülde Allah desindi. Takvimlere bakmasın, zamanı merak etmesindi. Tüm bunların hayatı düzene koymaya çalışan bir ajanda kadar değeri olduğunu bilsindi. Birisi üç dedi mi, üç gibi hareket etmesindi, her akrebin yalnız şimdiyi gösterdiğini bellesindi.
Yani, üstün bir ırk isteğim yoktu. Hırslarına törpü bulmuş, şeytanlarına ateş bulmuş, diline bal koymuş, nefsini insana bürümüş, hayallerine deniz serpmiş bir kimliği olsundu. Kitapların önsözünden bir tık ileriye gitsin, aralarında birkaç satırı kalbine çizsin ve sonunda da yaşantısının bir bölümüne eşlik etmiş bu kitaba bir değer atfetsindi.
Konsol oyunlarında başarılı olduğunda koltukları kabarsın, tavlada hep yek atsa da kapıları kapatsın, dünyanın derdini çekmiş kimselerin yağ lambasına biraz yağ damlatsındı. Üstün bir ırk değil, kendi gibi olmuş ve kendi gibi sevmiş olsundu.
Miletli Thales’i bilsin yeterdi. Yani maddenin ilk özü, arkhesine ‘su’ demiş bir adamı bilsin. Biri de herşeyin temeline su demiş, tüm Dünya’nın suyun üzerinde taşınan bir şey olduğunu söylemiş ve ruhların yitip gitmediğine ilk inanan kişi, diye kafasında yerleştirme yapsın yeterdi.
Bilginin nerede ve ne için kullanılması gerektiğini bilsin, hayatın içinde insani değer ve donatıları ile yol alsın, yanında yamacında kimler var ise, kendini değerli kılsın dileğimdi. Üstün bir ırk değil, Sadece ‘insan’ olarak, tüm sevdiklerimden, varlıkları ile ölümlü varlığımıza değer katabilecek tüm sevdiklerimden istediklerimdi!…
Güz Özlemi
İyi, olgun, bilge birisi bu özellikleri taşıyabilir. Belki öyle olmasına da gerek yoktur. Felsefi ve “Duygu”sal bir yazı. Sevgiler.
Not: Sayfanızdaki resim çok anlamlı, pastel renkler ise çok dingin. Pastel renkleri çok severim, çizgileri de.
Duygu Can
Çok teşekkür ederim, e felsefeyi de duygulu yazmak bana kaldı. Misyonumu gerçekleştiriyorum mutlulukla. 🙂