“Saadet bile haddini aşarsa azap olur”…
“Seneka, bilge kişisini, kendi kendine yeten, hazza olduğu kadar eleme karşı da duygusuz, korku bilmez, evrenin gerçek efendisi, erdemi özgür iradesinin sonucu olan ve ölümden korkmayan kişi olarak tanımlamıştır.”
“İnsanda tanrısal bir töz vardır, ölen onun görüntüsüdür. Bu nedenle insan, yaşama ara veren, başka bir varlık ortamına geçiş olan ölüm karşısında sarsılmamalıdır. Gövdenin dağılması tinin ölümsüz kaynağına dönerek yaşamını sürdürmesini sağlar.”
-Seneca-
Bu çağda, bu yaşta, bu anlayışta bir tane eski filozof bulup, düşüncelerini okumamış isen ve bunu hala yapmıyor isen ne çıkmaz bir durumdasın! İnsanın Felsefe’ye olan düşkünlüğü taa Seneca zamanlarından beri kaygı verici bir şey olarak düşünülürdü. Zira kendisinin babası onu bu yoldan uzaklaştırmak için tüm maddi imkanlarını kullanıp, kendisini siyasete bulaştırmıştır.
Şimdi o devrin babası ile bu devrin babasına bakıyorum ve inanın hiçbir fark göremiyorum. Felsefe okumak ya da bir düşünürün izini takip etmek hala kaygı verici bir davranış şeklini göstermekte. Ama şu yukarıdaki cümlelere bir bakar mısınız? Bu adam ile aramızda yüz yıl var ise ve biz hala bu adamın düşünce olgunluğuna erişemediğimizi şu an anlıyabiliyorsak, bu felsefenin bize hayrını açık-seçik göstermiyor mu?
“İnsanda tanrısal bir töz vardır, ölen onun görüntüsüdür.” “Gövdenin dağılması tinin ölümsüz kaynağına dönerek yaşamını sürdürmesini sağlar.”
Hani Allah’sız filozoflar diyorlar ya; Bu cümlelerde kokan derin inancı hiç anlayamıyorlar. Hiçbir filozof yaradandan bağımsız değildir. Hiçbir filozof, yaradanı red etmemiştir. Şimdi senin yaşadığın dinin içindeki “ruh” anlayışından, Seneka’nın “töz” anlayışı arasında dağlar kadar fark yok. Bilakis oldukça yakın birbirine. O zamanlar “töz” diye tabir edilen şeyin tam karşılığı “ruh” olmasa da anlatmak istenenin içinde “ruh”’un da olduğu apaçıktır. Görüntü ölür, töz kalır. Gövde dağılır, tin kalır. Töz, kendi kendine varolan, kendi kendine yeterliliği olan, esas geçeklik olarak tanıtıldığında; bunun aslında ruh ile çok benzeştiği ancak, filozofların kendi içerinde bulunan, yeterli bilge kişiliklerinin de bu ruh’un içine girip, toplamında bir töz kavramını çağrıştırdığı söylenebilir.
Her ne ise.
Ben, felsefe yaptığım süre boyunca, hiçbir şeyin herkes için geçerli, genel-geçer bir tanımı olmadığını anladım. Pek çok filozof kendi zihninde töz’ün karşılığını farklı vermiştir. Genel hatları ile anlatılmak istenen, var olmak için başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan şey olarak söylenebilir.
Yani sen, yani ben, yani biz!…
Bir de demiş ki;
“Bilge kişi, hazza olduğu kadar eleme de, kedere de duyarsız ve olgunlukla yaklaşan bireydir. Haddini aşan her türlü duygu insana zarar verir”
Haddini aşan her türlü duygunun bize zarar, ziyan vereceğini bellemiş. Bunları işkembesinden atmamış, kulağını iyi aç! Haddini aşan her türlü duygu sana eninde sonunda zarar verecektir. Kimi insan yaşar, kimi insan yaşadığını yazar. İşte filozof olabilmek de bu yeteneğe sahip olmak ile başlar.
Ve Seneca, İmparator’un “kendini öldür” emri ile bileklerini keserek hayatına son vermiş bir insandır.
Şunu asla unutmayalım, her düşünürü okur iken mutlaka yaşadığı zamanın içinde bulunduğu durumu ve hatta kendisinin yaşadığı hayat ile ilgili sorunları göz önünde bulundurmamız gerekir.
Çünkü insana herşeyi söyleten, yazdıran, içine kazdıran tek şey HAYAT’tır!
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.