Balıklar kadar suya,
Martılar kadar göğe,
Çiçekler kadar yeşile,
Kalabalıklar kadar yalnızlığa doy inşallah!
Dualarımız soyut ve güzel, soyut ve ulaşılmaz, soyut ve canlı! Somut olmadıkça bir şey ölmüyor ki!… Ondan biz sevdiklerimize yıldız dedik! Gökyüzünde öyle her gece asılı kalıyor, bakıyor bize. Karanlıklar için büyülü bir ışık, koca koca içleri ruhlarla dolu, ruhların enerjisi ile ışıyan nefis ışıldaklar. Şu gezegenin en tepesinde hüküm sürüyor olmasının bir nedeni olmalıydı! Oldu!
Giden sevdiklerimizin ruhları dolu içleri, bitmeyen ışıkları gidenlerin biriken enerjileri ile oluyor sanki. Gözleri açık sürekli üzerimizde, dokunmadıklarını sanıyoruz ama kaydıkları anların varolduğunu düşündüğümüzde bize işaret vermediklerini söylemek anlamsız olur.
İşin acısı sıkıntıya düşmedikçe insan başını kaldırmıyor yukarıya! Sıkıntıya düşmedikçe görmüyor güzellikleri, sıkıntıya düşmedikçe zorlamıyor zihninin melekelerini!… Sıkıntıya düşmek ile gelişmek arasında paralel bir ilişki var ve bu resmen açık-seçik bir gerçek. Sıkıntıya düşmedikçe değişmiyor sanki dünya! Düşmeli insan sıkıntıya, başını göğe kaldırıp, renklere bakmalı, yıldızları mesela görmeli, onların kayışını izleyecek kadar ‘dolu’ hissedebilmeli kendini. Her gün aynı görevi bilmem kaç gündür yapıp duruyorlar ve sadece bir gün olsun isyan etmiyorlar, hiza değiştiriyorlar, rol değişiyorlar belki ama her günün gecesi yine ışıl ışıllar…
Biz onlara (yıldızlara) baba dedik, anne dedik, teyze dedik, amca dedik, dost dedik, sevgili dedik sevdiğimize ne ad verdiysek onlara da onu dedik. Kaybettiğimizi sandığımız ruhların orada olduğunu biliyoruz ve başımızı her kaldırdığımızda onlar tüm heybeti ile selam veriyor bize. Burdayım diyor, ışık burda, hayat burda, dünya dönüyor, şarkılar çalıyor, birileri beste yapıyor, birilerine şiir yazıyor, birileri dans ediyor, birileri söyleşiyor, birileri türkü söylüyor, birileri saz çalıyor, birileri sadece dinliyor ama iyi dinliyor. Hayatın içindeki tüm renkler olduğu gibi duruyor ve parlıyor. Onları fark et diyor!
Sıkıntıya düştükçe kaldırıyor insan başını semaya, bir ışık bekliyorsa da görüyor. Tepemizde iyiken de duran güzellikler, biz sıkıntılıyken resmen imdadımıza koşuyor.
Bu gece yıldızlara içelim çayımızı, çorbamızı, ayranımızı! kaybettiklerimize içelim… Somut da değil üstelik sadece tüm soyut kayıplarımıza da içelim. Umudumuza, hayallerimize, inancımıza, sevgimize, duamıza… Ve başımızı kaldıralım gökyüzüne, bakalım ne diyecek o bize!…
Mart, 2018
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.