Montaigne, yıllardır eskimeyen kitabının en başında, okuyucuya diye yazdığı bir bölümün sonunda diyor ki; “ Kitabın özü benim. Boş vakitlerini bu kadar sudan ve anlamsız bir konuya harcaman akıl karı değil! “ . Yani bu dopdolu kitabın yazarı ben senin boş vaktine bile girecek donanıma sahip değilim. Al sana açık çek, ister okumaya başla istersen çık git içimden diyebilecek kadar mütevazi ya da kendini önemsiz görebiliyor!
Ama biz çook önemliyiz arkadaşlar. Sokrates bile bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir diyor ama biz herhangi bir soruya bilmiyorum cevabını vermekten hayli utanıp, korkuyoruz.
Niye?
Bilmiyorsan bilmiyorsundur. Bilgisizsindir, cahilsindir, aptalsındır, malsındır. Bilmiyorsun işte, ne zorluyorsun? Bu kadar yıl kalem tutmuş ellerin sana ihanet etmiş bir yandan kafana yazdıklarını silmiş ise senin suçun ne? Unutmuşsun işte, tüm bildiklerini aynı torbanın içine koymuşsun, hepsi birbirine geçmiş, kokuları bulaşmış ve zamanla teker teker silinmiş, aklın seni boynuzlamış işte. Kabul et. Korkma kafandaki boynuz izleri sevdiğinin dostu ile ilgili değil, kendi kendini boynuzlamışsın. Rahat ol.
Bak Montaigne daha baştan söyledi bana güvenme dedi, ben kendimi anlattım ister oku ister okuma dedi. Oysaki sahiden kendini mi anlattı. Hayır. Tüm beşeriyeti yüz yıl etkileyecek fikirler ile dolu olan kitabına “boş zamanlarını bununla harcama” dedi. Ya sen? Şu cahil ömründe illa ki beni dinle, bana bak, beni sev, ben haklıyım, ben doğruyum, ben doluyum diyorsun ya, sen ne işle meşgulsün arkadaş! Kim seni bunca dolduruşa getirdi. Çok gezen bilir dediler de inandın mı? Gittiğin pahalı seyahatlerde mi bilgi topladın kendine?
Sana kızıyorum evet, kendime kızıyorum evet, cümle insanlığa kızıyorum evet, bu kadar bilgisiz olup başımızın dik duruşuna kızıyorum evet. Üstüne mi alındın? Alın. Bizzat sana söylüyorum. Bak şu an bile kendini tenzih eder pozisyonda görüyorum seni. Bugün tenzih yok! Patron da olsan, siyo da olsan, bir bölüğün en başında da olsan, sağlam bir mühendis, iyi bir doktor, akıllı bir iktisatçı da olsan sana sesleniyorum. Nedir bu bilgi şımarıklığın? Nedir üzerine oturmuş bu Amerika havası, nedir bu tarz bakışların altına gizlenen cehaletinin örtülü başı? …
Ama gizleyemezsin benden ben görüyorum. Kendi cehaletimi de senin sığlığını da görüyorum. Hipotenüsün uzun kenarını, tanjant ve kotenjantı, e=mc²’ yi sen bulmuş olsan da üzerindeki bilgisizliği görebiliyorum. Kendini yere göğe koyamamışlığını, bilgiçlik tasladığını, bencil bencil, kibirle bir diğerini gözlediğini, senden iyi olanlar için hangi pozisyonda olursan ol haset içinde olduğunu biliyorum. İnsana insanı anlatamazsın. İnsan zaten insanı yaşantı halindedir, yaşayarak tüm insani duyguların farkına varabilir. Bana, beni anlatma, bana seni anlatma.
Bak artık eskiden beridir yazdığın yasal uyarı falan da yok, al bu yazımı, kopyala yapıştır, dağıt, saç, dök, kır, parçala ama ANLA. Yeter ki ANLA!
Seni, sana anlattım lütfen beni ANLA!
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.