Konu: Biraz Felsefe!
Şşş!
Sessiz ol!
Acayip bir deney yapıyorum.
Bak şu masanın üzerine koyduğum su bardağının içine biraz “zaman” koydum. Şimdi hızlıca ters çeviriyorum ve zamanın bardak içinde havasız kalmasını sağlayacağım hiç oksijen bulamadan ne yapacağını, nasıl geçip gideceğini merak ediyorum. Gel gel otur şöyle yanıma, beraber bekleyelim. Ne? Zamanı nasıl mı tuttum? Nereden mi tuttum?
Bak anladım ki, sen şu içine salındığın hayat konusunda gayet bilgisiz ve “ücra” kalmışsın. Sana biraz zaman harcayacağım, maalesef elimde fazla kalmadı aslında bu tür mevzuular için ama sen özelsin, seninle ilgileneceğim. Önce şuradan başlayalım.
– Bizim kaç duyumuz var?
– 5
– Yok, bu sorunun cevabı bu değil! Bir dakika seninle daha basit konuşmaya ihtiyacım var. İnsan neden oluşur?
– Et, kemik, kan vs…
– Olmadı. Aman Tanrım! bir saniye, zamanıma bakmam gerek, seninle epey vakit geçirmek zorundayım.
– Ne kadar zamanın var, saat şu an 3.
– Neee? Zamanının ne kadar kaldığını saate bakarak mı karar veriyorsun? Şu kolunun üzerine taktığın rakamların üzerinde dolanan çubuklar mı senin zamanın?
– Ya ne ki?
– O zaman ilk başka benim bardağın içine koyduğum “zaman” ın nasıl yakalanabildiğimi düşünmekte haklısın. Sana olanca gücümle hak veriyorum. Sen bu soruları çok daha fecisini sorabilirsin. Anlaşıldı, sana soru sormayacağım çünkü cevap vermek konusunda çok eğitimsizsin. Özür dilerim seni kırmak istemem ama sen 3 üniversite mi bitirmiştin?
– Evet, ilk önce Hukuk okudum sonra Matematik şimdi de İşletme okuyorum.
– Tebrik ederim. Ben bir tane bile bitiremedim ancak çok kitap okudum, çok gözlem yaptım, çok düşündüm, hepsinin konusu da şu yaşadığım Hayat, bana inandırılan somutlardı. Bak psikoloji dersinde tepkisel koşullanmayı anlatmak için Pawlow’un köpeğine salya deneyi yaparlar. Önce zil çalar, ardından köpeğin önüne yemek düşer, yemeği görünce salya akar ve yer. Bu süreç defalarca gerçekleştiğinde köpek artık zil çalar çalmaz salya akıtmaya başlar. Bunun çok basit bir süreç olduğunu düşünebilirsin ama aynısı bizler için de gerçekleştirilebilir. Çocuğu olan bir anne, arabaya çocuğu ile biner binmez çocuk kilidini kapatır ve çocuğunu güvene alır. Aynı anne çocuğu olmadan arabaya binerse yine kilidi kapatır. Tepkisel olarak koşullanmıştır. Şimdi bu Anne ile köpek arasında bir fark kalmış mıdır?
– Sanırım hayır!
– O zaman bizi hayvanlardan ayıran en önemli şey düşüncelerimiz ve algılarımızdır. Biz zamanı kolumuzdaki saat ile özdeşleştirir ve eşitlersek bir hayvanın hayatı yorumlayabildiği kadar anlamış oluruz.
– Peki zaman nedir? Neden onu kolumuzdaki saatlerden ölçmemiz bize öğretilmiştir?
– Öğrenmemiz gerekiyordu, öğrenmemiz hayatımızı kolaylaştırdı ama idrak seviyemiz arttıkça bunun bizim için uydurulmuş bir masal olduğunu anlamamız gerekirdi. Kaç yıl yaşadığın, şu an hangi zamanda, yüzyılda olduğun, ne kadar yıllanmış olduğun önemsiz. Zaman, her an sana bağlı. Zaman ve saat asla eşitlenmemelidir. Saattin 3 olabilir ama zamanını sen belirlersin. Zamanı ister alır kutuya koyar, istersen bardağın içine hap diye atıp yutarsın. Bu senin elinde, o yüzden benim yaptığım deney saat deneyi değil zaman deneyidir. Ben şimdi kendime öyle bir zaman belirledim ki, günlerce onun içinde kalacağım, sonra bu zaman bitecek başka bir zaman yaratacağım kendime. Neyse benim deneyim bitmek üzere, seninle yeniden konuşacağız. Hiçbir şeyi çözemedik, sen bir düşün şu duyu işini? Bizde var mı? kaç tane? Adları neler? Ne işe yararlar? Ya da bunlar sayısal mı? Tamam mı?
– Tamam. Ama pek bir şey anlamadım.
– Anlayacaksın, ben geldikçe sen anlam bulacaksın, daha doğrusu anlamını bulacaksın! …
Güz Özlemi
Merhaba Duygu Can, ben Asabi Kedi 🙂 Artık asabiliğim kalmadı ya, bir de şu Güz aşkımdan vaz geçemedim bir türlü. O nedenle adım minik bir metamorfoz geçirdi ve Güz Özlemi oldu.
Herkesin yaşama bakan öznel bir penceresi var. Sizinkiyse çok naif, çok şirin.
Sevgiler.
Duygu Can
Merhaba! Çok sevindim sizi burada gördüğüme. Güz özlemi de yakışmış. Sonbahar özlenir elbet, yaratır insan o mevsim, siz de hep güz de imiş gibi yaratın inşallah. İltifatınız için çok teşekkür ederim. Yine gelin lütfen, sevgi ve saygı ile,:)
Hasan Göksu
Merhaba Duygu Hn,
Dedim ya, yazıların insanda bağımlılık yaratıyor, ılık ılık insanın yüreğine akıyor. Sıkmıyor of dedirtmiyor, buda felsefenin doğasında olsa gerek, tabiki yapanın kabiliyeti ön planda. Güz yapraklarının renkleri gibi sıcacık selamlar…
Duygu Can
Ne güzel o zaman hep okuyacaksınız beni, çok mutlu olurum. Felsefe istemeyeni epey sıkıyor ama bence anlatış biçimleriyle ilgili. Ben öyle bi anlatacağım ki, insanlar felsefi yazı arayacak inşallah 🙂 Saygılarımı sunar teşekkür ederim.
Abbas Ali Oğuz
Bu fiziksel femonenin doğası tam anlaşılmamış olmasına rağmen, insanın da doğası tam anlaşılmış değildir.
Gerçek olan; çevremiz, üzerinde yaşamaya çalıştığımız dünya ve evrendeki değişimlerle bizlerin de değişmesi; herşeyin zamanın krallığında yurt tutup onunla birlikte sonsuzluğa tutunmasıdır.
Geride kalanı akıl taslak halinde de olsa bir yerinde toplayıp bekletiyor. Şu anda olanı ise, hiç bekletmiyor; sayısız ölümlerini üst üste yığarken, gelecekse doğumlarını hazırlıyor ölümlere.
Kendimize olan körlüğümüz ve dilsizliğimiz, ebedi ışıklı varlıklara özenerek, zamana bağımlı olduğunu da unutarak, onda yolculuğa çıkmaya niyetlenir.
Ama geçmiş savurup atar, içine almaz. Şaşıran akıl dönüp dolaşır ama eli boş döner. Kendine hayranlığını anımsayarak, kendini değiştirmenin hevesine kanarak zamanın hiç de etkili olmadığı boyutunu aramaya koyulur.
Duygu Can
Abbas bey, bir öğreti gibi olan yorumlarınızı benimle paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Insan doğası insan tarafından anlaşılmaz zaten. Belli birilerimiz biraz yaklaşır o kadar
Abbas Ali Oğuz
Zamanı ne güzel yakalayıp akıp gitmesin diye önünü kesmişsiniz.Burada zamanın ne çok kıymetli olduğunun siz de farkındasınız.
Mukaddes kitapta,melekler ve ruhun arja yükselmesi sürecini elli bin yıl olarak vurguluyorlar.
Yer ve gökle bir olan bu göreli kavram ömrümüz süresince çok daha yavaş akmış olsaydı,bizler de sırtımızı arşa dayayıp binlerce yıl burada yaşamımızı sürdürebilirdik.Kimbilir Cennet denilen yer ayaklarımız altında olurdu.Bir günü bin yıla eşit olduğu söylenen o”Selam Yurdu”buralara kadar genişletilmiş olurdu o zaman.
Bizler için burası zaman açısından kısacık da olsa,yapacak işimiz çok daha.Dünyamızı Cennet’e çevirmek ve üstündekileri de ona uygun,yakışır hale getirmek zor iş olmasa gerek.
Dünyanın bütün keskin akıl ve yeteneklerinin bir araya gelip evrensel bir projelendirmeye başlamaları gerekir…Bu çok mu hayal sizce?
Felsefi yazılarınıza hayranlık duyuyorum Duygu hanım.Sizi başarılı buluyorum ve kutluyorum.Zamanların ve devinimlerin kendi aralarındaki ilişkilerine fikir sürebilmeniz ne güzel!..Selam ve saygılarımla sağlıcakla kalınız.İyi ki varsınız!
Duygu Can
Abbas Bey, ben bir süredir felsefi yazmıyordum artık öyle motive ettiniz ki size daha çok beğendirmeye çalışarak yazacağım. siz de iyi ki ve şükür ki varsınız! varlığınızın, asaletli sözlerinizin devamını dilerim. sevgi ve saygı ile,