“Allah’ım inşallah o bana gelmez!” diye gizli gizli dua edip, o istemediğim seçeneğe bakarken, sıra bana geliyor ve tabağıma resmen istemeyerek çektiğim o bir parça et konuluyor. Tebessüm ediyorum. Kaderime de hep razıyım, niyeyse? Değiştirebilecek gücüm ve zamanım varken bile uğraşmıyorum. Oturup yiyorum o beğenmediğim, altı yanmış et parçasını.
İşporta marka bir saat takmışım koluma tuhaf tuhaf ötüyor her saat başı. O öttükçe ben bakıyorum koluma, mahcup olmasın, o kadar öttü diye düşünür gibiyim… Bir sürü amaç yaratıyorum, bakabilmek için önüme. Ha dur şunu da yapayım, bu biterse de bunu yaparım gibi bir takım planlarla ilerliyorum. Gölgem şimdi mi büyük yoksa şimdi mi gibi ilkel takıntılarıma şükür ediyorum ki, kafamın içinde kocaman yerleri var. Bir halayın içine tanımadıklarım tarafından çekilmişim sanki, elini tuttuğum terlemiş eli kibarca serçe parmağım seviyesine indirmeye çalışırken, ayaklarım uyumsuzca ritimin içinde sırıtıyor. Neyse ki dışında olmam gereken çemberin içinden çıkabiliyorum. Ne yaşadım, neler yaşattılar da olmamış çağla tadı var ağzımda düşünüp duruyorum!
Bahçemi bellerken boyun omurlarımdan uzun süredir onlarla ilgilenmediğim mesajını alıyorum. Rüyamda görsem inanmam zaten kendim için 3 kuruş hayır yapacağıma. Yatırımım hep başkalarına, sevdiklerime ya da zorunlu bırakıldıklarıma. Ama en önemli benim biliyorum bunu aslında, ben olmasam yoklar benim dünyamda. Neyse ki omurlarım sayesinde eskiden tanıdığım bir farkındalıkla doğruluyor belim. Ama ne kadar da kısa! Yeniden biten ağrılar ile yükseliyor eşiğim. Hayatın kıyısına gelip ip cambazlığı ile dönmemişim sanki buralara. Yalınayak bastığım ve tırmandığım şaranpoller benim değil gibi, koşturup duruyorum. Bir tane daha görev almışım üstüme, parlıyorum. Sırıtıyorum da ne geçecek elime stresten başka bilemiyorum. Umutsuzluğum basıp basıp içimi, karabasanlara yer bırakmıyor maşallah. Kelebeğin ömrünün kısalığı bile sıradan oldu benim kafamda, üzülmüyorum ki bastığım karıncaların canına. Bıraktım karıncayı bile incitmeyen tipten hücrelerimi, “uzak durun ya en yapışkan, en zor ayrılan parçamsınız” dedim suratlarına…
Bi yerde biriken ödüllerim var biliyorum. Ama sürekli saklanıyorlar benden. Daha ne kadar ‘topluca’ olmayı bekliyorlar bilmiyorum. Ben parça parça ya da razıyım diyorum ama sesim sanırım içime doğru akıyor. Yakınların çoğaldığı, karanlıkların azaldığı, ömrümüzün huzur bereketi ile dolacağı yeni yıl dilekleri de ağzımda. Hazırladım, yazdım önceden, hemen yapıştırırım diye sorana.
Ama yok, ne dilersen dile, su vermediğimi anladı bu orkide. Kaç zamandır dökmedi yapraklarını diye sevinirken ben; al işte şimdi yaprakları avuçlarımda…
İbrahim bölükbaşı
Merhaba! Hocam nasılsınız