Hayat her zaman kılçıkları ayıklanmış, taze bir balık tabağı koymuyor önümüze. Bu, ömrümüzde bize birkaç kez denk gelmiş olabilir ama emin olun bu bir istisnadır. Ben bu istisnası bol olan hayatları da ‘şanslı’ olarak adledmiyorum. Bir çaba sonucu kazanılmamış her şey aslında size hiçbir şey hediye etmeden gidiveriyor! Bu, ebevynlerin çocuklarından onlara sadece ‘vererek’ bekledikleri mutluluk ve huzur’a benziyor. Hepimizin duyduğu şu yakınmalar; “Biz bir şeyini de eksik etmedik ki niye böyle oldu?” Ben söyleyeyim, hiçbir şeyini eksik etmedik evet ama her şeyini ‘fazla’ ettik!
Hayattaki en büyük tehlike seviyorum dediğin kişilere fazlaca cömert davranmak ve bu davranışının onun için iyi olmadığını görememek.
Ben karakterimin olumlu yönlerini ve sıkıntılara olan direncimi zorlukluklarım, azlıklarım, kendi kazandıklarıma olan memnuniyetime bağlıyorum. Bizi yetiştiren ebeveynlerin, çocukları ‘çocuk işte’ diye gördükleri için, ekonomik mücadeleleri nedeniyle ve genelde hayatı kolaylaştıracak pek fırsatları olmadığı için rastgele daha doğru adımlar attıklarını söyleyebilirim. Bizim yetiştirdiğimiz çocuklarda ise kendimize göre “ben görmedim, aman o eksik kalmasın” dürtüsüyle hareket edip, çocukların ulaşabileceklerine olan yolu ya olabildiğince kısaltıyor ya da resmen ortadan kaldırıyoruz. Çocuk, istediği bir şeyi kazanmak için çaba harcamıyor, günler, saatler geçirmesine gerek kalmıyor, istediğini istediği an elde ediyor. Hatta daha da ileri gidiyorum. Çocuk istediği şeyi daha dile getirmeden, ona kavuşuyor.
Bu ‘arkadan itekleme, beklentilere aşırı cevap verme’ davranışı da çocukları ya da bireyleri kısa süreli tatminlerle oyalamaya sevk ediyor. İstenilen şeye ulaşıldığında hemen başka bir isteğin belirmesi gerekiyor. Ona da ulaşıldığında hemen bir yenisi daha isteniyor ve bu böyle böyle devam ederken artık sahip olduklarımız ya da ağzımıza hop diye düşen isteklerimiz bizi mutlu etmemeye başlıyor. Elde etmenin keyfi kalmadığı gibi yavanlaşıyor. Sahip olamadıkları onları hırçınlaştırıyor. İstekler hiçbir zaman ‘hayal’leşemiyor. Hayal ettikleri bir şey olmadığı için o sürecin mutluluğu da kendilerine ulaşmıyor. Ve hayat bizi mutluluğu aramak noktasında birleştiriyor!… Sonrası depresyonlar, psikolojik yanılsamalar, hayatın anlamsızlaşması, sevdiklerinin hiçbir şeye yetememesi, kopmalar, kırılmalar ve yıllar süren sancılar. Bunların hiçbirisi olmasa bile, çocuk yetişkin bir birey olduğunda, iş hayatında, sosyal ortamda karşılaştığı sorunlar karşısında oldukça agresif tepkiler verebiliyor, sabırsız ve tahammülsüz davranışlar sergileyebiliyor. Kendimize itiraf edemesek de ‘mutsuz’ çocuklar yetiştiriyoruz. Hayata atılmış mutsuz bireyler, tatminsiz, doyumsuz ve mücadele azmi yitik bireyler… Tabii ki bunun tek nedenini bu bağlamda aramak yanlış olur ancak mutsuzlukta önemli bir payın bu nedenle oluştuğuna eminim.
Evde çocuğun karşısında el pençe divan olmuş, ağzından bişey çıksa da hemen yapsak diye bekleyen ebevynler, eğitim sisteminin kolej kapanına kısılmış öğretmenler, öğrenciyi müşteri gibi görerek hep haklı çıkartan okul yöneticileri derken bizim sahip olduğumuz değerleri, iyi insan olma timsallerini onlara kim öğretecek? Biz çevrelerinde zırh olmuş beklerken, gelecekte kendilerini güvende hissetmeleri nasıl sağlanacak? Keşke önlerindeki yolları taşlardan, tozlardan, rüzgardan, tüm olası pisliklerden arındırabilsek de gözümüz arkada kalmasa değil mi? Ama olmuyor işte. Aksine onların bizimkinden daha da zorlu yolları, tepeleri, dağları var bunu şimdiden görebiliyoruz.
Sonuç olarak benim kendi ebeveynlik deneyimimden de anladığım şey; eğer bir şeyin fazlasını vereceksek, onlara ‘zaman’ vermeliyiz! Onlarla aynı dili konuşabileceğimiz oyun zamanları yaratmalıyız. Ve tabii ki sevgi. Sezgimizi göstermek bazen istediği şeyi yapmamak, vermemek, hayır demek ile mümkün olabilir, o an çocuk bununla ilgili mutsuzluk, kızgınlık hissedebilir ancak karakterini doğru noktaya çapaladığımız için onu ne kadar çok sevdiğimizi mutlaka anlayacaktır…
Dilerim tüm çocuklar kendi sorunlarıyla mücadele etmeyi öğrenirler ve kendilerini ifade edebilecekleri şeylerle uğraşıp, mutluluğu iç motivasyon kaynağı olarak ‘kendi’lerinde bulacakları bir geleceğe sahip olurlar.
Saygı ve sevgilerimle,
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.