Merhaba! Ben Xanthippe. Bunca zamandır konuşmadım ve herkes tarafından cadı gelin olarak anıldım. Ama şu an işte buradayım. Size kısaca neler yaşadığımı ve neden böyle kötü bilindiğimi anlatacağım.
Sokrat, benim ilk aşkım idi. Kendisi oldukça tıknaz ve çirkin olsa da konuşması, duruşu ve beni mesafeli sevmesi ile bana hayatımı devam ettireceğim adamı bulduğumu hissettirdi. Düğün dernek yapmadık, kendisi istemedi. Bizim mutluluğumuzdan kime ne dedi. Sevgimden bir şey demedim, bana güç veriyordu konuşmaları ama ilk zamanlardan beridir bir tuhaflık seziyordum aslında. O sıralar herkesin sağlamca inandığı gerçekler ile dalga geçmeye başladı. Garip garip sorular soruyordu, sen buna niye inanıyorsun? Kim dedi inanmanı? Neden sorgulamıyorsun? Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değer mi? gibi sorularla akşam yemeğimizi bitiriyorduk. Milletin inanıp boynuna taktığı dini simgeyi bir gün aldı halhal yaptı, sokağa çıktı. Aman Sokrat yapma biri görür dedim. Zaten onlar görmese de ben göstereceğim dedi.
İşte bu zamandan sonra filmimiz koptu. Bana ilgisiz, evine alakasız bir adam oldu. Bir sürü öğrenci buldu kendine, herkes de pür dikkat onu dinliyordu. Bildiklerini kendi söylemezdi, karşısındakine gerçeği soru ve cevaplar ile buldururdu. Akşamları eve gelmez oldu. Bir akşam neden geç geldin dedim, sabrım tükenmişti, gül gibi kadındım evde solup gidiyordum. Üstelik sofistler yolda bana onun hakkında kötü kötü laflar ediyorlardı. İyi bir kavga başlattım, bağırdıkça bağırdım, çağırdıkça çağırdım. Sus pus oturmuş bana bakıyordu, aldım bir kova suyu tepesinden aşağı döktüm. Söylediği söz şu idi; Bu kadar gök gürültüsünden sonra yağmur yağacağı belliydi”… !!! Sustum! Sokrattan umudumu kestim. Artık güçlü bir feminist idim. Erkeklere bakış açım değişti. Evde “kendini bil” , “kendini bil” diye bağırıyordu. Yatak odamızın girişine kendi el yazısı ile yazmış asmıştı. Sinirden çatlayacaktım görünce.
Neymiş efendim, gerçek bilgi peşindeymiş, inandığımız her şey aslında masalmış, genel-geçer bir doğru varmış da kendisi onu bulacakmış, insan önce kendinden şüphe edecekmiş falan filan…
Yani arkadaşlar, Ben körpecik bir kız idim, hala da öyleyim. Ama psikolojim Sokrat sayesinde alt üst oldu. Onun hayatı, öğretileri ve öğrencileri oldu. Ben onun kalbinde büyük bir yer işgal etmek isterken o beni hep dışladı. Ona göre evlilik bile insanı filozofluğa götürdüğü için güzeldi.
Sokrates, benim sevgili-ilgisiz kocam baldıran zehrini içeli hayli uzun yıl oldu. Aaaah Aaaah! Hakim ona defalarca “iddia edilenleri yalanlarsan seni serbest bırakacağım” dedi ama bizimki kesinlikle reddetti. Ben arkadan kendimi yırttım. Gözyaşlarımı silmeye taşeron tuttum ama o benim yüzüme bakıp güldü. Hem de kahkahalarla. O akşam “Sokrat, seni suçsuz yere asacaklar” dedim. O da bana “ Ee cahil kadın suçlu yere mi assınlar isterdin” dedi. Kalakaldım. Tanrı’m bu adam için mi bu kadar ağladım desem de kalbim ölmesini kesinlikle istemedi. Bana hayatı zindan etse de hiçbir zaman onun olmadığı bir Dünya istemedim. Sizden ricam onun Platon’un hayalinde yarattığı bir filozof iddialarına inanmamanız. O canlı-kanlı büyük bir filozoftu, ömrünü hatırlanmaya adadı. Ve ondan onlarca yıl sonra siz en az onun kadar etrafınızdakileri sorgulamıyorsanız şöyle bir sirkelenin. O adam, canı pahasına kendi inanmadıklarını söyledi, size büyük bir cesaret mirası bıraktı.
Şimdi beni de madur bir kadını olarak anlayıp sevmenizi istiyorum. Biliyorsunuz her başarılı erkeğin ardındaki kadını.
Onun tek kötü lafı şu idi ; “ Kadın, erkek ile bir kez eşit olduğu vakit artık ondan üstündür.” YOK siz inanmayın, Kadınlarınıza fikirlerinize verdiğiniz önem kadar önem verin, hayat verin, adalet verin ve can verin…
Haydi kalın sağlıcakla.
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.