M.Ö 428/354 arası değerlerinden PLATON’un Mağara Benzetmesi, hayatımızın sonuna dek tekrar tekrar okumamız, kelimeleri tekrar tekrar incelememiz ve her okumamızda başka bir kelimeyi yolumuza ışık yapmamız gereken harika bir öğretidir.
Platon, bir mağarada sıkı sıkıya zincirli insanların varlığını hayal etmemizi istiyor. Yukarı kısmından dünyaya açık olan mağarada, yanan ateşin kendi gölgelerini duvara yansıttığı ve kişilerin kendi gölgelerinden, dışarıdan gelen seslerden başka bir şey göremeyip duyamadıklarını düşünmemizi ister. Bu kadar dar alanda, bu kadar dar veri ile yaşayan insanlardan birini bir gün kolundan tutup, dışarıya çıkarsak, bilgisizliğine son verirsek, kolundan tutmamız, yürütmemiz, gözlerini ışığa yöneltmemiz tüm bu yaptıklarımız ona yoğun bir acı verecektir. Çünkü o, karanlığa, bilgisizliğe tüm benliği ile alışmış, orada gördüklerini ‘gerçek’ bellemiştir. Şimdi ona, önceden gördüklerinin değil esas şu an gördüklerinin ‘gerçek’ olduğunu söylersek inanır mı? Onca yıl, duvara yansıyan gölgelerden kendine hayat kurmuş birisi, aydınlığın merkezi Güneş’i görünce paniğe kapılmaz mı?
Kapılır!
Ama zamanla ışığa alışıp, geçmişte yaşadığı dar alanın yetersizliğini idrak edip, her şeyi yeni öğrenen çocuklar gibi şen, şakrak ve heyecanlı olmaz mı?
Olur!
Ve mağara benzetmesi, oldukça ayrıntılı bir biçimde sürüp gidecektir. Mutlaka okumanızı satır satır didiklemenizi öneririm.
Acaba şu an bir mağarada mıyız; yoksa gerçekten Dünya’da mıyız?
Ve Platon öyle bir ayrımdan söz eder ki, M.Ö 428 yılında doğan, bizden kaç yıl önce hayata konaklandığını hesaplayamayacağım bu adam öyle bir söz etti ki, beni düşün düşün b.ktur işin’e doğru sürükledi gitti.
“Acaba daha ışıklı bir dünyadan gelip karanlıklara alışamadığı için mi, yoksa bilgisizlikten aydınlığa varıp aşırı bir parlaklıkla kamaştığı için mi bulanık görüyor göz? “
İşte beynimde ben yapmadığım halde heybetli ekosu ile tekrarlanan bu cümle, sizde de defalarca okumak isteği uyandırsın istiyorum. Aslında bu mağara benzetmesi ile varılabilecek o kadar çok sonuç var ki, ben bu cümleyi de ilham alıp insan davranışları üzerine gitmek istiyorum.
Kimisi, bilgisizliğini, cehaletini, doğru düşünme yetisi noksanlığını, bedeninin ihtişamlı bir noktasını kullanarak saklama çabası içinde. Kimisi, ışıldayan bilgi hazinesini karanlıkta kalmış pek çoğuna rağmen parlatmak işinde.
İçerimizdeki cevherlerin yoğunluğu ile güneşe alışmış gözlerimiz, sığ donanımlı kişilerin yanında buğulu görebilir gerçeği ya da sığ donanmış isek, karanlığa alışmış gözleirmiz, bilgilerinden yaptığı tacı saçlarına iliştirmiş, güneş gibi parıldayanların yanında da buğulu görebilir. Mühim olan hangi neden ile buğulu gördüğümüzdür. Birinci neden ile ise ne mutlu bize, ikinci neden ile ise vay halimize!…
Sevgi ile,
Lütfen Bakınız; Platon’un ‘DEVLET’ isimi eseri’ne.
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.