Kendimi unutmadım, kaybetmedim, yok etmedim, hiç etmedim, bir köşede kurutmadım!
Kendimi unutmadım, heba etmedim, kendime veda etmedim, kendimi bir köşede kurutmadım!
Ben sonbahar mıyım? Ben kış mıyım? Bahardan farklı mıyım? Ben kötü kalpli bir cemre miyim? Ben damdan düşme miyim? Ben senin oturduğun yerin dibinde miyim? Ben ruhumdan ayrı, bedenime ters miyim?
Hayır!
Kendimi unutmadım ve bir köşede kurusun diye bırakmadım!
Yok, kim söyledi kendimi unuttuğumu? Kim görmüş? Kim duymuş kendime çıkamayan sesimi? Kendini unutursa insan çıplak kalır! Kim ki beni bu denli çıplak bulan? Kim ki beni elbiselerimden bir anda soyutlayan?
Hayır!
Kişi kendini unutursa, varlık nedenini unutur. Kendini unutursa kişi, Dünya’nın ona olan ihtiyacını unutur. Unutursa kişi kendini, kaybı en ağır olan şeyin “kendi” olduğunu unutur. Kişi unutursa kendini, benliğinin kendine olan bağlılığını unutur.
Yok, kim söyledi kendimi unuttuğumu? Bak şu çalan şarkıya? Bak şu esen rüzgara? Bak şu hiç yorulmadan gecene göz kırpan yıldıza, Bak şu saçlarının arasındaki parıltıya? Bak şu gözlerinin dibinin sana muhtaçlığına? Bak şu yüreğinin kendine olan hasretine? Kim unutturacakmış bana kendimi? Kim benden daha “gerçek” ki?
Kes artık ömrüne bir hazine aramayı, ben derim ki gözlerinde, sen de ki yüreğimde. Bil ki bu hazine sadece senin içinde. Bakma sen “Bu aralar kendine amma düştü!” eleştirilerine. Sen ne yapsan mutlaka bakacaklar çirkin gözleri ile. Sen, beni dinle ve düş yüreğindekinin peşine. Kaybetmekten tek korkacağın şey kendindir şu yalan Dünya üzerinde. İki tane de kolun var bak Allah’ın izniyle. Haydi, sar birbirine, deli desin şu arsız millet seni görünce!
Şimdi felsefe yapmadan da gitmeyeceğim merak etme. Ne yaptı David Hume? Oturdu bilardo masasına, A topunu koydu B topunun önüne, bir de ıstaka buldu kendine. Silgisi zaten vardı olduğu yerde. Dedi ki hızlı bir nefesle; A topunun hareketinin nedeninin B topunun ona çarpması olduğuna nasıl inanıyoruz? Yani, A topu belki de kendi isteği ile deliğin yolunu buldu! Biz, B topunu onun üzerine gönderdik diye, kafamızda oluşan “A topunun deliğe girmesine neden olduk” algısı nasıl bu kadar net? Neden biz nedensellik olgusuna bu kadar sağlam bağlandık? Böyle düşünüyor olmamız sadece bir alışkanlık!
Evet, bazen apaçık bilinen gerçeklikler, bizim beynimizin, alışkanlıkla aynı şekilde düşünmesinden ileri gelir. İnsanlar senin kendini kaybettiğini, işte şimdi, tam da şu anda kaybedeceğini düşünebilir. Ama sen bu alışkanlık içeren nedensellik ilkesini bundan yıllar evvel bir filozofun nasıl da yıktığını bu örnek ile göstermiş oldun.
Artık, A topunun deliğe girme sebebi, B topuna değen ıstaka değil! Senin yaşadığın bir sürü acı, sorun ve yılmışlık da , kendini kaybetmene ve unutmana neden olamaz.
O yüzden,
Ben, kendimi unutmadım ve bir köşede kurusun diye bırakmadım!
Sen de asla unutma!
Güz Özlemi
Yıllar yıllar önce okuduğum ve Sezen Aksu ile yapılan bir röportajın başlığı şöyleydi: “Ben duygulardan oluşan bir yanardağım!” Yazılarınızı okuyunca nedense aklıma bu tümce geliyor. Ne kadar duygu yüklüsünüz!
Duygu Can
😉 sanırım ben de bu tip bir yanardağım. İnsan ismi üzerine bu kadar yakışır mı? Benim ki çok yakışmış! Çok teşekkür ederim, saygı ve sevgi ile duygularımı hep okumanızı isterim …
Hasan Göksu
Duygu selleri içimize aktığı müddetçe, bir köşede kurumak ve unutmak ne mümkün…
Duygusal düşüncelerimle, sevgi ve saygılarımal..
Duygu Can
Hasan bey çok teşekkür ederim, çok haklısınız biz unutsak, duygularımız bizi unutmaz. Aynen saygı ve sevgi ile,:)