Tanrı’m bana sıradan insanların saadetinden biraz nasip et!
Ya da beni “sıradan” kıl!
Necip Fazıl’ın Hüsrev’inin dediği gibi; Kendimi, hayatta ölümle yüzleşebilmiş nadide şanslı kişilerden biri olarak görebilmemi sağla! Ah O kavaklar diye derdimi yakınabilmeyi ve dermanının içimdeki “kendi”mde olduğunu bilebilmeyi!…
Bana öyle bir düşünce sistemi nasip et ki; gönderdiğin her şeyin hayrına inanabileyim. Gösterdiğin her mesajın ehemmiyetini anlayayım. Beni ‘sonram’a yönlendirmesi için bir vesile olduğunu idrak edeyim.
Tanrı’m, şimdi üzeri kapanan defterimi elime alıp, başımın üzerinde dolanan kelebeklerin, kafamın acısından değil de, rahatlığından olmasını sağlamanı isterim.
Gönlümde çalan ezik ezgilerin tadının her zaman daha tatlı olduğunu anlatmanı ve hanımellerinden süzen, rengi beyaz ama bal kadar tatlı duygular ile beni bezemeni isterim.
Sabah doğan güneşin, aslında akşam da göğün üzerinde asılı kaldığını ve yüreğimin sadece bu yönü ile güneş alsa bile yeşereceğini bilmek isterim.
Dünya’nın zaten bir ‘gurbet’ olduğunu bildiğim halde, ne değersiz şeyler ile kalbimi daralttığımı bilmek, bu bilginin ışığı ile kapılarımın ebediyen Güney Cephe’de kalmasını isterim.
Güç deniyorsa şu içimdeki şeye, bu gücü sadece kendimde barındırdığımı, kimseden almadığımı, yalnız bana bahşedildiğini bir an evvel anlamayı isterim.
İstemediğim ve ısrarla kaçındığım riyakar tutumları kınamakta haklı olduğumu ama bunu değiştiremeyeceğim için bu tip beşeriyetten hassasiyetle uzak kalmam gerektiğini bilmek isterim.
Hayatta hiçbir durumda kötü hırs sahibi olmadığım için, bunun bir mükafatının olacağını düşünmeyi bırakıp, hiçbir geridönüş ile kendimi mutlu etmemem gerektiğini duyumsamak isterim.
İstemenin sonu yok ya;
Ben, yemeklerime az koyduğum tuzun takviyesini, kalbimde en lazım tarafı eksik kalmış (kalp) insanların derhal terk-i diyar etmesini isterim.
Kendimi bir tokat ile kendime getirmeyi, bakışlarımı tekrar içime yöneltmeyi ve kendime sıcacık gülümsemeyi isterim!…
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.