Bir zamanın başı, bir zamanın sonu,
Gidenlerin kalanlara eşitlendiği ahir bir sevda boşluğu,
Yakın mı, uzak mı bilemediğin insanların sırıtkan bakışları,
Bir yandan eline uzanan çiçekler bir yandan elinle diktiklerin,
Parmaklarının içi bakteri kokan topraklarla cilalı!….
Az kaldı gibi ama çok da var gibi yaşıyoruz. Dilediklerimiz ayağımıza geliyor, memnun görünüyoruz. Mutlu görünmeyi unuttuk sanırım. Sadece memnunnuz. Her uğradığımız ziyandan ve her başımıza konan gökkuşağından memnunuz. Böyle dişlerimizi açamayacak kadar küçük ama hep duran bir tebessümle memnunuz hayatımızdan. Geçiveriyor acılar büyük-küçük demeden. Alevler sönüveriyor, bizim umursamazlığımızı bildiklerinden….
Hala adapte olmak ister gibiyiz ama adapte olduğumuz şeye bir o kadar da uyumsuz durmak ister gibi… Ne bileyim işte, gitarların dalga sesine karışan tınıları sanki evvel zamandaydı. Denizin huzuru, doğanın barışı getirdiği, ağaçların solunan havaya şifa kattığı gerçekleri felan sanki bir vardı ve şimdi yok oldu. Eskiden en önce ölmüş dedeme, neneme Yasin okurdum da, şimdi en çok ve en yeni giden sevdiklerime okuyamıyorum. Üzerine basılan kelimeler, çok sık tekrarlanınca anlam yitimi çabuk oluyor. Ne kadar sık aynı anlamı içeren kelime ile yüzleşirsen, o anlamı kaybedip, mumlarla arayışa çıkman o kadar olası oluyor…
Yani, bilemediğim bir gezegenden yaklaşan göktaşları bazen tam yüreğime iniyor ve hiç acı vermiyor, bazen de kırk fersah öteme düşüyor da canımı acıtıyor. Bu zamanın insanları diye bir şey var kesinlikle. Benimle aynı zamana denk düşmüş insanların tarihe işlenecek derin bir acısı var. Kayıplar toprak, mal, mülk değil de insanlık adına oluyor çünkü ve bunun verdiği acı tarifsiz oluyor. Güven duyamadığın kişilerin varlığı, seni yalnızlaştırıyor, yalnızlık en büyük güven kaynağın oluyor. Aslında böylelikle herkes biraz Tanrı’laşıyor!… Bi kendine yetmeler, kendinde tüm heyecanları hissetmeler, kendi ile ilgili gösterişli bencillikler… Lügatımızdaki çok kelimenin tanımında mutlaka ‘kendimiz’ geçiyoruz. Her kelime bizimle olan bağlantısında anlam kazanıyor. Bu layk işleri mi böyle düşürdü bizi bize tam da çözemiyorum. Hissizlik, yalnızlık ve bencillik ile bulanık artık tatlı sular. Yani günler geçiyor da, kime ne veriyor bilinmiyor!…
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.