Bir yerlerde duruyordu ama bulamıyordum,
Aslında yakındım ama “soğuuuuk” diye bağırıyordu çevreleyenlerim. Peşinden gittiğim şey gölge kadar silik ve gerçekti. Müziğin basını ve zorlukların derecesini arttırmışlardı… Tahterevallide beni kaldıracak karşımdaki koltuğa sürekli ağırlık koyanlar vardı! Ben havalanırken, içine biteviye hava çekenler, salıncaktaki ilk hızım için arkamdan itmeyenler, nazar boncuklarımı alıp alıp kaçan tembihli çocuklar, sigarayı yüzüme duman üflemek için içenler ve daha neler neler!
Evrenin, benim iyilik mesajlarıma verdiği cevapları hayretlerle izledim. Sanki yeterince alçalmamış gibi hislerim, biraz daha eğip burkanlar içimi…
GEÇTİ! Hepsi GEÇTİ!
Hayattaki tüm korkular kendine yerleşik düzen arıyordu, aklın kendine oyunları çeşitlenirken, onlarla baş edebilme gücün yüreğinde taşıdığın büyük umut ve sevgiydi. Bunu biliyordum, bunu yaşayarak biliyordum. Üzerimdeki bulutların siyahlığına aldırmıyordum, onlardaki rengi ‘kara’ diye adlandıran bizdik, ben böyle yapmıyordum. Belki de siyahlığı daha başka acı içinden geçip de üzerime yağmasın diye sıkı sıkı saf tutmuş olmalarındandı. Her şey nereden, neresine, nasıl ve ne sonuç çıkararak baktığın ile ilgili idi.
Eski kitaplarıma baktım, eski notlarıma, eski defterlerime, nasıl da hissederek yaşadığımı fark ettim. Yeni çıkan bir şarkıdan, daha dün gittiğim tiyatro biletine, birinin verdiği minik deniz yıldızından, sahilden topladığım natamam midye kabuklarına, oynadığımız oyunların skoru yazılı kağıtları saklamamdan felan nasıl da bastığım anları hissettiğimi anladım. Şimdi ne oluyor da boşlukta geziyor ayaklarım diye kendime sorduğum an, bir sürü güzel beste dinledim. Eski ama yepyeni duygular öğrendim.
Eskiden gördüğüm inançlı kimselere şimdi baktım, dillerine yapışan ruhani kelimelerden ibaret olan imanlarının ne kadar da yüzeysel olduğunu anladım. Tozpembe bir ömür sürüp, inanıyorum demek ne kadar da kolay dedim içimden.
Böyle böyle GEÇTİ gitti işte o içi dolu bulutlar.
Şimdi yeni değdiğim yaşların önem derecesi kısılmış ama doygunluk hissim artmıştı. Bir yaşıma daha girdim diyordum sadece kendime. Sade bir doluluk hissediyordum. Kızı olan anneler gibi güçlü, onlar gibi mutlu, onlar gibi umutlu, onlar gibi dimdik duruyordum. Gözyaşlarının da lüzumlu olduğunu, yaşadığın her anın tadını nasıl çıkarman gerektiğini, becerilerinin üzerine gide gide nasıl da kendini mutlu edebileceğini göstermek istiyordum. Ve en büyük duamı her an tekrarlıyordum; onu, ona değer katacak, iyi insanlarla karşılaştırsın Allah’ım…
Neyse, geçmişten günüme uzanan yazıyı neden yazdığımı unutmak üzereyim,
İyi ki doğdun duygum, bedenim, ruhum ve iyi ki ben’im oldun!
🙂
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.