İçimdeki o sürümden kazanmış, arsız ses dedi ki; “Hayal kurma!”
Niye diye sormak ile sormamak arasında gidip gelirken, bunca zamandır başımı öne indirip, sözcüklerini dinlediğim bu şımarık iç sesime içimde büyük bir nefret biriktirdiğimi anladım. Nasıl olur dedim. Bende, benim içimde konuşan bir ses’e karşı nasıl nefret uyanır? Bunun, kendinden nefret etmek ile bir bağlantısı olabilir mi? Nefretim kendi şahsıma yönelik ise, bu bir hata ise, onu sevmem gerekli ise ve benim bu nefret hissim, yedi ceddime kadar giderse diye düşünerek hayıflandım. “Yok yok” diyerek, başımı sağa sola hızlıca salladım. Kendime verdiğim bu red oyu ile nefret duygumu bir köşeye bıraktım.
Tam bu muhakemeleri, beynim ve kalbimin seyrinde yapar iken, içimdeki o ses yeniden benim duyma eşiğime girdi ve dedi ki; “ Sakın hayal kurma!”
Yeniden irkildi bedenim. Önce “Hayal kurma!” dedi ve beni rüyamdan uyandırdı. Şimdi de bu düşüncesini aynen beyan ediyor ve hatta bu görüşünde ısrarcı olduğunu vurgulamak ister gibi “sakın” kelimesini ifadenin önüne ekliyor.
Tüm çıkmazlarımda ilk aklıma gelen sözcüğü bularak; “Allah allah!” dedim. Bu, benden bana hitaben çıkan ses, ne yapmaya çalışıyor? Kendini benden çekerek, beni ne hallere sürüklüyor? Son derece masumca ve kimseye zarar vermeden yaptığım “hayal kurma” eylemime neden tecavüz ediyor? Bununla dahi mutlu olmamı neden istemiyor? Bana mutsuz, isteksiz, hayalsiz ve amaçsız olmayı neden öğretmeye çalışıyor? Bu ses, kim tarafından okşanan sihirli lambanın içinden çıktı? Hangi niyet, hangi kötü göz benim hayallerime bile müdahele edecek kadar ‘aşağı’ kaldı?
Bilmiyorum! Tüm şaşkın bakışlarımı içime yönelterek, ona doğru eğildim. Emindim ki kalbimin yakınında bir yerde kurmuştu yuvasını. En elverişli ve şu ayaz mevsimde kendisini en sıcak tutacak yer orası idi. Dedim ki; “Ne istiyorsun hayallerimden?, Hayal bile kuramayacaksam, niye masallar var zihnimde? Neden bir külkedisinin keşfedilme hayaline bile erişemiyorum? Niye balkabağım heybetli, delikanlı bir at arabası olur da, beni mutlu olacağım yerlere götürür diye bile içimden geçiremiyorum?”
Öyle üzgündü ki sesim, iç sesimin o ‘hünkar’ duruşu sessizlik ile bölündü. Bir düşündü benim kısacık ömrümde gördüğüm türlü hileleri, belki onunda içinde bir ses, ona doğru yöneldi. Bir sürü şarkı tuttu, bıraktı yüreğimin sert belleğine. Çaldı onlar, dinledim bir süre… Sıcacık, yumuşak hayaller içinde kendimi yeniden hissettim.
Boğazını temizledi ve bana dedi ki;
“Bir daha sakın hayal kurma, çünkü onlara, onları ‘gerçek’ edebilecek kadar yaklaştın!”…
Ruhum, bu cümle ile yeni bir güne uyandı. Avuçlarıma cemreler dolmuştu. Adı umut konan tüm cisimler tepemden yağmaya başladı. Gülümsedim ve iç sesime teşekkür ettim. İçimde olup da, beni anlayamadığını düşündüğüm için de ondan özür diledim. Ve artık ‘hayal kurma’ yı bırakıp, onları ‘gerçek’ yapmak için kalbime ışıklar yaktım!…
Ve şimdi sıra sende!
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.