Bu yazacaklarımı benden duymanı hiç istemezdim. Benim temiz duygularımın aslında sana hitaben kir-pas içinde kaldığını bilmeni istemezdim. Ama doldum artık. Rezil, pislik, işe yaramaz, yitiğin birisin. İçinde dolanan tilkiler gözlerinin ferine otumuş kanın pompalandıkça el sallıyorlar etrafa. İçinde tuttuğun pislikleri herkesler açık-seçik görebiliyor. Ve hatta sözcüklerinden akan motorinin rengi ile asfaltlar ıslanıyor. Ne kadar aşağılık, ne kadar rezil bir insan olduğunu sadece kendinden saklayıp, herkese görünür yapmışsın. Bir tuş var sanki, sesini açıp kısması gereken ellerinin üzerinde, ama bozulmuş. Sesin hep kısık. Her daim kısık. Tepene kuş yemleri serpmişler, ölü et parçaları atmışlar, atmacalar kafanın üzerinden leş yiyor da farketmiyorsun. Hala oturmuş, kim kime ne dedi, niye dedi, kim nereye kiminle gitti, o kim, bu kim diye insan davranışlarının eleştirmenliğini yapıyorsun.
Bu ne fakir bir beyin, bu ne zavallı bir yırtık ruhundaki.
Tolstoy Sefilleri yazdığı dönemde, sefil insanlar açtı da sefildi. Sen, karnı tok sefillerdensin. Karnı tok, ruhu aç, karnı tok, ruhu aç ama gözü görmez, ruh doyumuna ulaşmak için çabasız, telaşlı ve pasifsin. Oysa bir ekmeğin parçası da yeterdi karnını doyurmaya. Şu ruhundaki pis elleri, geleceğine sürülen lekeleri, bir adım ötende konaklaşmış buz dağlarını, şu bağnazları, laf dinlemez, söz dinlemez iblisleri, dillerine ayet indirenleri, üç kere ağzını yıkayınca günahlarını geçmişinden silenleri, bir toplu iğne kadar yardımı sevmeyip de Afrika semaalarından ekmek bırakanları, ırza düşkünleri göre göre yolunda devam edebiliyorsun. !
Nazım Hikmet, şarap gibisin kardeşim dediğinde meğer şarabın “ş” si değilmişsin. Suyunu vermek için üzümünü çiğneten nesil olmayı çoktan geçmiş, tacizin elle, dille, gözle ve kuvvetle yapılanına boyun eğmişsin. !
Hayret! Defolarına yama yapacak kumaşın kalmamış, yamaların bile defolanmış. Bir konusu geldimi de kendine türlü hileler ile güzel sözcükler buluyorsun. Kafanın üzerindeki bulutlara derme çatma, kalp şekilleri çiziyorsun.
Aşk mı? Sen mi?
Aşk’ın cenazesi kalktı. Sevgi’nin, iyi niyetin, hoşgörünün, anlayışın, her durumun kendi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği gerçeğinin üstü kapandı. Acıya, ölüme, yitime saygı azaldı… Bir can ile bir evin değeri eşdeğer anıldı. Paranın kokusundan parfümler yapıldı, çayın içine atılan şekere bile göz ucu ile bakıldı. Başına bir şey geldiğinde ailen dahil kimseden yardım göremeyecek, sevgi bekleyemeyecek kadar yalnızlaştın.
Yani daha da var da…
Benden bu kadar. Ben, sen, biz, hepimiz artık böyle pislik olduk! Üzgünüm, umut yeşerene kadar, memleket ve insanlık için gelecekten bir ışık görene kadar bu yazı böyledir!
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.