Saklanmak, aslında seni birinin bulmamasını, görmemesini istemek değildir.
Saklanmak, insanın içindeki şiddetli bulunma isteğindendir!…
Kendimi sakladığım türlü zamanlarımdan gövdem ile geçerken düşündüm de aslında ben, en çok ortaya çıkmak istediğim, en çok göze batmak, en çok yüreğe dokunmak, en çok beni bulsunlar istediğim zamanlarda saklanmayı seçmişim. Bu sonuç ile öyle bir irkildim ki…
Ruhumuza yerleşen bu sözcük bize yıllardır bir şey söylemekte ama biz onu ömrümüzün sonuna kadar bulamadan yitip gitmiş olabilirdik.
Al işte, saklanmak!
Ne kadar da doğru, çevrende senden saklandığını, gizlendiğini, duygularını zemine serdiğini düşündüğün birisi hakkındaki algını tamamıyla değiştirebilirsin!
O, kaybolmak için değil; bulunmak için senden saklanıyor olamaz mı?
Sonra çocukken oynadığım saklambaç oyununu düşündüm. Birisi yüzünü duvara dönüp 10’a kadar saymaz mıydı? Ve biz de o anda saklanmak için yer aramaz mıydık? Peki neden saklanırdık, ebe olan kişi bizi bulamasın diye mi? Yoksa bizi bulmakta zorlansın ama sonunda bulsun diye mi? Düşün bi bak, eğer biz düz mantığımızda haklı olsaydık, biri saklandı diye onu saklandığı yerde bıraksaydık, saklanan insanın istediği, yıllarca bulunmamak olabilir miydi?
Hayır!
İşte hayatımızda bazı dönemler sıklıkla yaşadığımız, “saklanma isteği” ve aslında bunun esas nedenin kendimize bile itiraf edemediğimiz “bulunma isteği” olması karşımızda apaçık duruyor şimdi.
Bunu kalbi hareketlerine de genellemek istiyorum. Sen, kalbinin arkasına, ücralarına sakladığın kimseleri neden sakladın? Onları unutmak için mi yoksa gün ışığına çıkarıp sevmek için mi? Sen, kendinde sevdiğin bir sürü kişiyi neden sakladın? Ellerini cebine bir sok bakalım, orada bulunmayı bekleyen bir yürek var mı? Ya da gözlerinin bebeğinin sırtını çevir ve bak, orada sana gülümseyen bir çift göz var mı acaba? Kendinden korktuğun için içerlerine sakladığın güzel insanları gözünün önüne getir, kalbinin masasına yatır, bir çift cümle ile onların görebildiğin alanında olmasını ne kadar çok istediğini ama kendinden bile korktuğunu söyle.
Şimdi bu yazıyı da bitirdiğine göre, kendinden sakladığın şeyler aslında kendine en çok söylemek istediğin, kendi içinde en çok aradığın şeyler, ve yüreğine saklanan kimseler şu an senin onları bulup, sevmeni beklemekteler…
Bu tezime olan inancım sayesinde;
Benim, bir fırsat bulup da içerime sakladığım kimseler, şu an en net gördüğüm yerdeler…
Abbas Ali Oğuz
Kendimizde saklı olan kendimizi,bir iş veya bir söz,bir bakışla,bir tanışmayla açığa çıkarırız.
Görülmeyen,duyulmayan ve bilinmeyen herşey üstündeki örtünün kaldırılmasını bekler yüzyıllardır;öyle sessizce gülümser durur karşılaşacağı yüzlere.Çünkü tanrının sözünden çıkmayacağını onunla var olmaya çalıştığını bilir insan aklının.
Kendimizdeki kendimizi kavrayabilme zayıflığı,tensel şeylerimizin azlığı ve çokluğu tasarımdaki eksiklik yüzünden de olabilir.
Evren kendi düzeni içinden bizlere de göz kırpar,taasublar yüzünde yanılmalarımıza alaycı bir tavır takınır.İçimizde saklı gibi görünen kendimizi devamlı hatırda tutmamız için ruhumuza nice titreşimler gönderir…Sonuç olarak:
İç ışığımızla birlikte huzur ve sûkunetimizi,hayata memnuniyetimizi ve hoşnutluğumuzu aklın hakimiyeti altında tutup karmaşıklığını da gidererek tenle ruhun sağlıklı ve akıllı uyumunu öngörür ve içimize yığdığımız ağırlıklardan kurtulmamızı ister.
İlgiyle izliyorum sizi Duygu hanım.Yazdıklarınızla kendimde saklı olanları buluyorum aslında.Teşekkür ediyorum size.Sağlıcakla kalınız.
Duygu Can
Abbas Bey, ne güzel tespitiniz. İçinizde saklı duranları benim vesilem ile bulmanız. Ben de size çok teşekkür ederim, bu kadar ilgi ile, anlayarak beni okuduğunuz için. Saygılarımla,