Bilemezsin hangi ses ile sabaha uyanacaksın,
Hangi çok seslilik ile ya da hangi ıssızlıktan sağır olacak kulakların!…
Hangi gökkuşağının renklerinden gözlerinin içi parıldayacak ya da hangi renksiz ifadeler ile kör olacaksın bilemezsin.
Hayatta hangi mevsimin bizim gerçekten içimizden geçtiği hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Muhtelemen bilse idik de bununla başedebilecek ekstra güç deposuna ihtiyaç duyardık ve her birimizin kumbarasında buna yetecek kadar gücü var mı bilemezdik!
Bilemiyoruz ve aslında ne iyi ediyoruz. Bir cümlenin sonunda durması gereken noktalama işaretlerinin kural koyucu kimliğinin bize söküp sökmeyeceğini bilemiyoruz. O zaman hangisinin bizim hayatımızın anlamını ifade ederken kullanacağımız cümlenin ardına düşüceğini bilmiyoruz. Benim virgüller ile dolu cümlelerim öyle arsız ki, kendi kelimelerinin arasını bile virgüllerle kesmişler. Yaşadığım her anın bir ötesinin de olduğunu bağıra çağıra söylemek isterler gibi, noktanın aralarına girip de huzurlarını bozmasından özellikle kaçınıyorlar.
Yine söylüyorum ki bilemezsin,
Yere düşmüş bir sonbahar yaprağının tüm bedeninin sarı olduğuna inanmakla nasıl da büyük bir yanlış yaptığını bilemezsin. Çıplak gözle yarısı sararmış yarısı ise halen yemyeşil duran bir yaprağa dokundum. Sarı tarafında ne kadar ölüm varsa, yeşil tarafında o kadar hayat vardı. Aynı dalda yetişmeyi bırak, aynı bedende süren varoluşlarına keskin bir sınır çizmiş gibilerdi. O zaman onlara eşit oranda düşen güneşin, ‘isteyene nasıl da renk vereceğini’ bilemezsin.
Sevgimizi belirttiğimiz insanlara ‘tüm kalbimle’ diye ettiğimiz ifadede olduğu gibi. Tüm kalbimizle sevdiğimizi söylüyoruz ki inandırıcılığı ve gerçekliği artsın. Demek oluyor ki birilerini de kalbimizin bir kısmı ile, azıcığı ile, birazdan fazlası ile gibi derecelendirdğimiz şekilde seviyoruz. Bilemiyoruz. Kalbimizin kimi ne kadar ve tümüyle sevdiğini, başımıza her hangi kötü bir şey gelmeden bilemiyoruz!…
Şimdi bir virgül koyup bu yazının burada bitmesini sağlayacağım ve sen sonu ne oldu diye düşüneceksin. Sonu ne mi oldu?
Tıpkı hayat gibi, her an, akışın en hızlı olduğu bir dönemde bitişi gibi, bu yazı da BİTTİ! …. Ne kadarına inanır ve ne kadarını seversen, o kadarı senindir!
,
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.