Minik bir su birikintisinde yeni doğmuş kurbağa yavrularını aradığımız günleri hatırladın mı?
Ufacık, siyah jöle gibi hayvanlardı. Bir yandan da annelerimizin “sakın üzerinize sıçratmayın, siğil atar” cümlesinin gerçekliğini düşünürdük. Ertesi zamanlarda senin ikinci parmağının üzerinde beliren kabarıklığı görünce; baktık ki acı gerçek imiş, gerçek de acı…
Sonra bu ileti hayatımıza öyle bir yerleşti ki; bize kendini unutturamayacak sıklıkta, karşımıza çıkıp durdu.
Acı gerçek imiş, gerçek de acı…
Bir de ne zamandı? Hani senin şu ılık ılık esen rüzgardan yüz felci oluşun, sonra yağmurda ıslanmanın zevkini çıkarırken zatürre oluşun ve beni sevmeye başlayıp bir anda aşık oluşun…
Acı gerçek imiş, gerçek de acı…
Aşık olman ile geçirdiğin hastalıklar arasında korelasyon kurma çabamı mağzur gör, kendime bir aşk pay çıkarmak istedim. Hem merak etme bende önce seni sevme ile başladım bu işe. Sonrasında aşk geldi diye, bak şimdi ikimizden bir parça ellerimde…
Her ne ise.
Konumuza döndüğümüzde, bir keresinde, sana hazırladığım ilk sofralardan birinde, limondan sepet yapıp salatanın ortasına koymuştum. Öyle özenmiştim ki sanki koca bir bina inşaa edip sana sunuyordum. Sonra senin o her olaya son derece gerçekçi ve materyalist yaklaşımın ile karşılaşmıştım. Ortasından tutup salatanın üzerine bolcana sıkışını. Benim sepetimi bir şeye benzetemeyişini. Sadece yararlı ise bir şeyin kullanılabilir olduğu mesajını verişini…
Şimdi gülüyorum hala. Yine karşılaşmıştım işte,
Acı gerçek imiş, gerçek de acı…
Senin ayakların ne kadar sağlam ise benimkiler de o kadar havada idi. Ee hayat böyle tezatlar sever birbirlerini sadece… Uzun bir aradan sonra hayatımızın ana fikri bu acımasız ileti kalbimin içinde şimdilerde. Acı öyle bir gerçek geldi ki ve gerçek de öyle bir acı ki… Sen yoksun işte, var mı daha ötesi?
Tam da sevecekken, tam da oturdu aman ne güzel taşlar diyecekken, tam da ikinci baharımıza değecekken, tam da yazın ortasında iken kaybetti ellerim seni. Şimdi sen çıksan karşıma , “önüne bak, geçecek hepsi” diyeceksin biliyorum. Şu acıması olmayan hayatın anladığı dilden konuş, sen de acımasız ol diyeceksin biliyorum. Tüm katı cümlelerin ile bana gerçeği söyleyeceksin biliyorum.
Bilmeni istiyorum sevdiğim; Artık ayaklarım havada değil, değebildiği kadar değiyor yere. Her adımımda sanki toprağın suyunu çekiyor içerine…
Ve meğer hakikaten acı gerçek imiş; gerçek de bir o kadar acı…
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.