Bir dakika!
Bir yanlışınız var!
İçinde yaşadığım muazzam ortamdan, ekmeğin elden, suyun gölden yendiği bir mekandan, sıcacık, tatlı su ile bezeli bir evden, parmağımı emerek hayal kurduğum bir sahneden beni zorla çıkarıp, adıma da “Doğdu!” diyorsunuz.
Ben şimdi doğdum mu?
Bir düşünsenize, çırılçıplak, titrek ağlamalarıma aldırmadan, temizlediniz bedenimi. Yaşadığım rüya kentin tüm izlerini nemli bir bezle sıyırıp attınız yerlere.
Doğdum diye ailem bayram ilan etti kendine. Doğmak dediğiniz şeyin içeriği bu mu? Böyle, yaşadığın enfes ortamdan, sıcaklıktan çekip çıkarılmak mı?
Yanıldınız!
Ben bunun adını düpedüz “Ölmek” olarak değiştiriyorum. Sizin şimdi anladığınız Ölmek ise aslında “Doğmak” olacaktı. İnsan, mutlu olduğu, huzur içinde uyuduğu, yediği, içtiği, kendini güvende hissettiği bir ortamdan ayrıldığında ancak Ölmüş kabul edilebilir. Herbirimiz doğduğumuzda aslında öldük! Öldüğümüzde de aslında doğduk. Peki bu Dünya bu kadar güzel miydi de ölürken ağlıyoruz? Herşeyimiz tam mıydı? Herşey düzgünce işliyor, her hak yerini buluyor muydu? Bir sürü inanç yoksunu insan, seni Peygamber olduğuna inandırmamış mıydı? Onlarca kirli insanın çalıp, çırpışını seyredip, elinden bir şey gelmiş miydi? Peki bu Dünya’da hiç çocuklar kurşunlanmamış mıydı? Kadınlar istemedikleri adamlara “Kadınlık” yapmamış mıydı? Ve yine kadınlar gözlerindeki morluğu gizlemek için yüzünü makyaja bulamamış mıydı? Bu Dünya’da bebekler sebepsizce babasız kalmadı mı? İçine işleyen şarkıların bestecileri değersiz, yanlış kişilerin okuduğu dualar anlamsızca kabul olmamış mıydı? Bu Dünya’da “Direnç” yok edilmeye çalışılmadı mı? Gözlerin yaşı kurumadan katillere tavizler sunulmadı mı? Ya da yalancı adamlar tertemiz kadınları kandırmadı mı? “Aşk”, üzerine hiç yakışmayanda kalmadı mı? Peki bu Dünya’da hak ettiğin kadar sevgiyi kıskançlar senden çalmaya çalışmadı mı? Profesyoneliz diye işine gücüne tecavüz olmadı mı? Yüzüne gülenlerin, sırtlarında kötülükten kamburlar çıkmadı mı? Tövbesiz bakışlar, seni en yaralı yerinden vurmadı mı? Peki Bu Dünya’da paraya tapılmadı mı? Oysa bir “insan” yanında bir “pul”un değeri var mıydı?
Ahiret inancın olsun ya da olmasın, hepimiz bu Dünya’yı bırakıp öte Dünya’ya vardığımızda yani bana göre Doğduğumuzda sonsuz, sınırsız, temiz duygular ile besleneceğiz.
Aslında bebekler annelerinin mucize karınlarından çıkıpta ağladıklarında size bu mesajı veriyorlar. Ağlamak, eylem olarak doğarken gerçekleşecek bir şey olacak. Öldüğünde ise insan, “az kaldı bizim de sınavımız bitecek” tepkisi verilecek.
Kalpte ise başka bir program yüklü, kalbine doğan güzellikler senin elinde. Onları öldürmekte, yaşatmakta senin gücün üzerinde. Dilerim, doğan güzellikler çoğalsın yüreğinde…
Abbas Ali Oğuz
Her doğum bir ölümün başlangıcıdır.Her ölüm de bir doğumun başlangıcı olabilir mi? Açıkçası bunun net ve açık bir izahı yok.Sadece dinler tarihinde açıklaması var.O da: Mahşerle yeniden diriliş.Bilim bu konuda suskun.Aklın zayıf olduğunu ileri sürmüyorum bu görüşle.O zaten devamlı eksiklerini giderip kendini doygunluğa eriştirmekle meşgül.
O,insan kabalığını,görgüsüzlüğünü,kızgınlığını ve cahilliğini,çirkinliğini,yüzsüzlüğünü,sırıtkanlığını ve kıskançlığını tüketip,edindiği sihirbazlıklarla öngörüsünü hızlandırıp uzağı öngörerek bilgeliği ve yüksek kavrayışıyla kendi ışığı için durmadan yakıt depolamaktadır.
Beyinde yaşam tercih ve seçimlerini düzenleyen kader anlayışını insan kendi elleriyle tutup oraya koyar.Bu yüzden asla aklı korkutmaya gerek yoktur.Çünkü o,kendisine iletilen herşeyi sahici sayar.
Önemli olan: Gelişimizle gidişimiz arasındaki süreçte,isteklerimizi gerçekleştirebilir ve kurduğumuz hayallerle başarıyı ve aşkı,mutluluğu tadabilmememiz.Özenilir ve aranılır,faydalı ve verimli bir insan tipini oluşturabilmemiz.
Gönlü dertte bırakmamalı insan.Çünkü öyle bir an gelir ki,göğsümüzü döğüp kaçmaya fırsatımız bile olmaz.Hırsa,tamaha ve felakete esir düşecebilecek nefsimizin yaşamı bile ehemniyetsiz hale sokmasını zamanında farkedip önleyebilmeliyiz.
Giydiğimiz kumaşın tohumuna ilk cansuyunu veren gökle,kendinde olan çoğu şeyden bize de veren yerin cömertliğini unutmamak gerek.
İnsanın genelde kendini konuşturması ne güzel bir duygu,sayın Can.Aklınızın fedekârca yürüyüşündeki keremi hissediyorum ben.Pencerenizden enginliğe bakmak ne güzel!
Duygu Can
Abbas Bey, çok teşekkür ederim. İnsan aklının yeteceğini sanmıyorum dediğiniz bilinmezlere. Ama ya akıldan daha iyi yol göstercek bir uzvumuz var ise? Hislerimizin durduğu yer kalbin dışında başka bir isme sahipse ve biz bunu henüz anlayamadı isek? Bilmiyorum! Penceremden enginleri görmeniz çok güzel bir tabir tekrar teşekkür eder, sağlıklar dilerim.