Önce tek tek tüm içimdekilere baktım, sayfa sayfa ayırmışım kişileri. Kategoriler ile betimlemiş, saçlarının rengine göre ciltlemişim. Konularına göre raflara dizmişim, bazılarının üzerine bazı belirsiz kimseleri yığmışım. Bunu neden yaptığımı şimdi hatırlayamıyorum ama şöyle tahmin ediyorum, davranışları ile fikirlerini ve gözlerindeki olumsuzluğu anlamlandıramadıklarımı bir yerlere dayandırmak için uğraşmışım. Belki de öyle gelişigüzel “buna sonra bakarım” gibi düşünüp bırakmışım, bilmiyorum.
Her ne ise,
Önce tek tek tüm içimdekilere baktım, onları isim isim düşündüm ve kalbimin üzerinde oluşan düşünce bulutlarına daldım. Hangisini seçersem, kendimi daha ne kadar yakıtla idare ederim diye kontrol ettim. Hangisinde kaldıkça yaşama azmim, sevincim, başarım ve umudum artıyor diye testler yaptım. İyi ki de yapmışım. Ben kendime umut olacak birilerini ararken aslında bazılarının ömrümdeki yakıtı nasılda emdiklerini, sömürdüklerini gördüm. Hemen bulundukları klasörü değiştirdim, onlar için ayrı bir dava dosyası açtım. Bu davalık yürekler elbet bir gün hesap verecekler dedim ama sonra boş verdim onlardan hiçbir hesap sormamaya kendime söz verdim.
Her ne ise,
Önce tek tek tüm içimdekilere baktım, ben kapıyı açınca hepsi birden kendine çekidüzen verdi, maskelerini yüzlerine yerleştirdi, e tabii patronları geldi. Yemelerini, içmelerini benim kalbimin eşsiz gıdasından sağlamaktalar onca yıldır. O yüzden bu çabalarını yadırgamıyorum. Sadece takıldığım şey şu ki ; yokluğumda ellerinde tutup ıslattıkları o anlamsız maskeleri beni görünce neden taktılar? Bunu ilk kez görüyorum, habersiz açtığım için kapıyı, onlar da şaşırdılar, suratlarına maskelerini koymak ile koymamak arasında karar verene kadar ben her şeyi anladım. Kimisi utandı, kızardı; kimisi de gayet sırıtkandı. İşte o zaman boşa yer işgal edenleri derhal elemeye karar verdim. Tuttum omuzlarından, yeni hazırladığım o anlamsız dosyanın içine yerleştirdim.
Sonra fark ettim ki, aslında kalabalık duran topluluk, parmaklarımla sayabileceğim kadar azaldı!…
Kapadım kalbimin kapısını hüzünle ve düşündüm.
Kendime “umut” olsun diye kalbime bakıp bulacağımı düşündüğüm kişilerin hiçbiri bana “umut” değildi!
Aynaya gidip yüzüme baktım, kendime gülümseyen, maskesiz, çıkarsız gözlerimin içine dokundum. Gözbebeğimin nasıl da heyecanlandığını bizzat gördüm. Ve farkettim ki; Biten umudumun yenisi sadece kendimde!
Benim umudum sadece bende!…
Ayağa kalkmanız, yürümeniz, koşmanız, gülmeniz ve yeniden siz olmanız için umudu kendinizde bulmanız dileğiyle…
birsen yıldız nalcı
Doğrusu sayfandaki yazıları daha çok sevdim.
Umut nerde (oğlumun adı umut ve fen lisinde okuyor ) inşallah tebessüm etmişsindir
İnsanlara bir adım yaklaşıyoruz. elimizi uzatıyoruz.avucumuzda bir şey var onun gereksinimi alıyor.biz mutlu oluyoruz. onun sevinciyle.
sonra avucumuzu uztıyoruz.açıkbir şey koymasını bekliyoruz. elimiz bomboş kalıyor.görmüyor .görmek istemiyor bunu kazanç sayıyor..
oyasaki bilmiyor.kaybeden kendisi kazanan sen.
sevgiyle kal
Duygu Can
Birsen Hanım, oğlunuz sizin umudunuz olmuş daha doğduğu vakit, ne güzel. Evlatları saymıyorum zaten, onlar hep umut. Hepsinin adı aslında “umut”… Yorumunuza ve beğeninize çok teşekkür ederim, sayfanın enerjisi size iyi geliyor. Her yazımda buluşalım inşallah. Söylediklerinize bizzat katılıyorum. Sevgi ve saygı ile sağlıklar dilerim 🙂
canmehmet
Değerli Duygu Can, Aşağıdaki tespitleri ne yazık ki, Charles Bukowski benden evvel düşünerek seslendirmiş,
“Hayatta kimseyi değiştiremezsin ve kimse için değişmemelisin. Ne sen başkası için mecburi istikametsin; ne de başkası senin için. Yorma kendini; bırak hayatına eşlik etmek isteyenler seninle gelsin… Tabii ki bir insanı sevebilirsiniz, eğer onu yeterince tanımıyorsanız.” Peki, bu ifadeler doğru mudur? İlk kısmı doğru olmalıdır? Bir erik ağacı, bir elma ağacına; “Kardeş senin gibi -elma- olmak istiyorum!” dediğinde, Elma ağacı ona; “Başkası olma kendi ol, böyle daha güzelsin!” diyecektir. İnsanlar konusuna geldiğimizde ise, toprağın derinliklerine indiğimizde orada değerli madenler bulacağımızı bilir ve buluruz. Ancak, insanların derinliklerine indiğimizde herhalde bulacağımız, taktıkları “maske”lerinden daha değerli olmayacaktır. Bunun nedeni; “Kimse size karşı değildir. Onlar kendi taraflarındadır.” İfadesidir. İnsan budur. Olgunlaşmasına paralel, “verici!”; Çiğliğine paralel “alıcı” olmaktadır. Yaşamı ve insanı, kendi gerçekleri ile kabullenmek herhalde doğrusu olmalıdır.
Duygu Can
Mehmet BEY, Ne kadar doğru tespitler bunlar, çok haklısınız keşke biz tespit etmiş olsaydık 🙂 Evet aynen bir insanı sevebilirsiniz, eğer onu yeterince tanımıyorsanız! Bu cümle beni vurdu diyebilirim. Çok teşekkür ederim, okuyup yorumladığınız ve beni ışıttığınız için Saygılar,