Dünya’nın hızla sürüklendiği teknolojik devrim aslında 2004 yılında hayatımıza resmen hücum eden Facebook ile başladı. 2011 yılında twittter, 2012 yılında Facebook tarafından 1 milyar dolara satın alınan Instagram ile de sosyal medya kozmik üçgenimiz yeterli doyuma ulaştı. Başlarda Facebook arkadaşlar arasında fotoğraf paylaşımları, yorumlarla eğlenmek amacıyla kullanıldı. Sonra daha da geriye gidip eski arkadaşlarımızı bulup, sosyal medya ağımızda tutuyor olduk. Aktif olarak kullanılan Facebook, öyle hızla ilerledi ve zeka dahisi yöneticileri öyle hızla yazılımı geliştirdiler ki, artık bir gün bile bakmadan yapamadığımız bir ‘var olan’ konumuna geldi. İnsanların bu denli ve bu hızda paylaşım yapacağı bence Marc’ın bile tahmin edemediği bir şeydi. Dolayısıyla çok kolay yoldan, hakkımızda istenilen tüm bilgilere ulaşabilecekleri bir platform olmaya başladı. Bunun ülke yönetimlerinin de keşfi ile ne amaçla ve ne zamanlarda aleyhimize kullanıldı bilemiyoruz ama kullanılmadığını söylemek pek iyimser olurdu!…
Neyse ki facebook bir süre sonra insanda bir yavan tat oluşturmaya başladı, instagram’a dahil olmaya ve orada fotoğraftarla var olmaya başladı insanlar. Facebook, daha çok paylaşım yapan belli bir yaş üstü insan kitlesinin oyuncağı olmaya başladı. Instagram ise insanların içindeki “fark edilme, izlenme, onaylanma, takdir görme” duygularını açığa çıkardı ve halen açlığı doyurmayı sürdürüyor. Ticaret ağı olarak da kullanımı yaygınlaşan Instagram, kendi yaptığı ürünleri eskiden kermes etkinliklerinde gösteren, el becerisi sahipleri uğraşı karşılığında para kazanmaya başladı. Instagram, tekstil dünyasına da hiçbir gerçek dükkan açmadan, sanal, vergisiz alışveriş imkanı sundu. Sadece cinsel kimliğini kullanan ya da magazin camiasında bir şekilde ün yapan insanlara ciddi para kazandırdık, ‘takipçi’ sayısı sayesinde sıfır emek karşılığında zengin ve görgüsüz hayatlar yaşanmaya başladı, halen de yaşanıyor!… Üstelik bunun bir ‘başarı’ olarak lanse edilmesi, bu tip insanlara güç ve hız kazandırdı. Tüm bunlarla birlikte çok net bir cümleyi kurabiliriz. “Facebook çıktıktan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı! …
Tüm bu olanların sonucunda insanların para kazanma yolları değişti dolayısıyla bakış açıları değişti, insanlar pek çok olumsuz örnek ile kendilerini benzerlerinin yanında konumlandırdı. Genç, küçük girişimciler piyasaya girdi, kendilerine bir saha yarattı. Erişim, ulaşım dijital alanda kolaylaştıkça, istenilen davranışlar ve fikirler artık başkalarına daha kolay enjekte edilir oldu. İnsan psikolojisi birinin başka biri hakkında söylediğine iyi ihtimalle ilk etapta inanmasa da bilinç altına yazıyor, başka bir gün başka bir olay karşısında bilinç altındaki düşünce hortluyor ve bir kanı oluşturtuyor. İnsanlar stolklama dürtüsünü yeniden buldu ve halen bi güzel doyuma ulaştırıyor.
İyi, olumlu yönleri olsa da genel itibari ile insan kimyasını bozan bu yazılımlar artık ilk günkü önemini yitirdi. Ancak 13 yıldır hayatlarımızda düpedüz değişiklikler ile gücünü ıspatladı. Daha cesur, daha atik, daha girişimci olduğumuz gerçek. Ancak gereğinden fazla biliyor, görüyor, izliyor ve izlediklerimize prim veriyoruz. Bir değer yargısı oluşturuyoruz. Fenomenler yaratıyoruz ancak bunların çoğu sadece izlemek amacıyla yaratılan balon örnekler! Kötü örnekler veriyor, kötü örneklerin oluşmasına destek oluyoruz. Amacımız masum ama çıkan sonuç zehirli! Toplumda bilgiyi elinde tutanda para yok! Parayı elinde tutanda bilgi yok! Bilgiyi değersizleştiriyor, kolay para kazanma örnekleriyle insanların zihninin içine nüfuz ediyoruz. Bugün bu şekilde kolay para kazanan insanları örnek alan yeni kuşak, yarın bambaşka bir denyolukla para kazanmayı deneyecek. Bilgi, eğitim, hayat öğretileri önemini kaybedecek! Bu dönüşümü de yapay zeka, arttırılmış gerçeklik gibi oluşumların temelinde duran yazılımcı, girişimci, yaratıcı kişilik özelliklerinin vurgusu ile toparlayacağımızı umuyorum.
Yeni gelen teknolojik devrim ile daha temiz, eğitime ve düşünmeye dayalı, olumlu liderlik özellikleri ile bize önder olacak kişilerin arkasında yeni bir dünya yaratacağız. Hiyerarşik ve otoriter düzenin yerini paylaşımlı, öngörülü, yaratıcı, sorumluluk sahibi ekipler alacak ve ‘tam zamanlı’ kriterinde değil, ‘yaptığı iş değerli’ kriterinde düşünerek ilerlemenin yerinde olacağını düşünüyorum!
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.