“Biz bilim adamı yetiştiriyoruz!”
Üniversite’ye adım attığım ilk günlerde, öğrenci işlerinin önünden geçerken zihnime yapışan ve mıh gibi bu yaşıma kadar bende kalan bu cümle ile tam orada aydınlanmam gerekiyordu! Ama olmadı. Orada anlayamadım ve çoğu felsefeci gibi 4 yıl olan biteni sorgulayıp, ayakları düşünmeye prangalı bedenimi, sıfır sorgu ile “sana verileni yap, check’i at, geç” şeklinde çalışacağım bir işe girdim! Yaptım, attım, geçtim!
Genelde kendime zor gelen ve hayattan fazla memnuniyet duyan bir yapım olduğundan (ki bunu da küçüklüğümde aşırı sorumlu yetiştirilmiş olmam ile bağlantılıyorum ve aileme hafif bozuluyorum) bazı farkındalıklarımı geç eyleme döküyorum. Eyleme dökülmemiş hiçbir şey için de Tanrı kılını bile kıpırdatmıyor görüyorum! Madem Felsefe okuyup, “buradan mezun olunca bilim adamı olacaksınız” vaadiyle sırtı sıvazlanan insanlardan biriydim, o halde bu yetimi kendi çalıştığım ve sıfır sorgu ile görevleri bitirdiğim işimde nasıl kullanabilirdim? Bunu düşünürken, geçmişte yapıp ettiklerim, söylediklerim ya da aklımdan açık açık geçirdiklerime baktığımda zaten felsefeyi işime katmış olduğumu gördüm ancak bunu kendime bile çok net gösteremediğimi anladım. Dünya’da bazı işlere girebilmek için senin Felsefe okumuş olma şartın aranıyor olabilir ama burası orası değil. Burada felsefe yapmak ile boş boş konuşmak aynı kapıda buluşuyor. Burada eski yunan filozoflarının kulakları, “paraları var konuşuyorlar” diye çınlıyor.
Bir felsefeci business hayatta ne yapar? Ne işe yarar? Kaç işi bozar? Gerekli midir? Gibi sorularla kendimi boğdum.
Peki ne oldu?
Bazı zamanlarda felsefe yaparak, olayları analiz etmek ve tüm açılarına bakabilmek adına söylediklerimde aldığım tepkiler ağır oldu! İnsanoğlu kötüye yormayı bir refleks olarak getiriyor doğuştan. Sen seçenekli sunarsan, o en kötüsünü seçiyor yapıştırıyor yüzüne. 🙂 Neyse ki bazı zamanlarda optimist insanlara rastladım da bu hevesimi tamamen köreltmedim.
Sonra, detaylı yazdığım uzun cümlelerden çıkması gereken anlamlar çıkmadı, okuyan yine almak istediğini aldı. Üstelik “kısa kes Aydın havası olsun” gibi bir gülücük de, cevabın içinde kaldı.
…..Bozulmuyorum, yapmam gereken oydu.
Bir şeyin yanlış yapıldığını ispatları ile gösterdim, gören gözler gördü ama bir şey değişmedi!
…..Bozulmuyorum, yapmam gereken oydu.
Bir konuda daha farklı nasıl bakılabileceğini söyledim ve ama herkes eski açıdan bakmaya devam etti!
…..Bozulmuyorum, yapmam gereken oydu.
Birileri bana ‘yap’ demeden, kendimce doğru olan şeyleri yaptım. Herkes gördü ama kimse iyi yapmışsın demedi.
…..Bozulmuyorum, yapmam gereken oydu.
Hala içinden benim için ‘ne diye uğraşıyor ki’ diyenlerin olduğunu bilmekteyim ama umursamıyorum, kendi değerlerim bunları gerektirdiği için yaptım oldu!
Hayat, bize her zaman somut hediyelerle gelmiyor. Hatta bazen somut kötü gözlerle dönüp bakıyor yüzümüze ama sahip olduğumuz değerlerin, çalıştığımız yerin sahip olduğu markanın değerinin önemini içinde hissedebiliyorsan yaptıklarının hepsi anlamlı! Küçük bir sonuca hizmet etmiyor belki ama daha büyük bir amaca hizmet ediyordum bu belli!
Hayatımda felsefenin bana kazandırdığı sorgulayıcı, çoklayıcı, eleştirel, temellendirmeye yatkın bakış açısı, iş hayatında da önemli derecede katkı sağladı. Bu katkı, dışarıdan sana bakanlar için bazı uğraşlarının gülünç bulunması ile sonlanıyorsa da, bu sonuç çok küçük ve değersiz! Esas önemli olan bu işlerin sonunda, işine kattığın ve şirketin ilkelerine verdiğin değer!
Yani, felsefe iş hayatında ne işe yarar diye aklınıza bir soru gelirse, gözünüz kapalı çok işe yarar diyebilirsiniz. Sizden yararlanmak isteyen ve bunu fark eden doğru bir yönetici bulursanız, danışmanı bile olabilirsiniz. Felsefi düşünce hayatın her dalında sizi farklı, özgün ve üstün kılar!
businessromantic
Harika bir yazı. Felsefe, iş hayatına değer katmada, fark yaratmada çok işe yarar ve yarıyor…
Bir düşü varsa çalışanın…çalışmış olmaz ki…işleri daha iyi yapmanın, daha güzel ve farklı olmanın tadı bambaşkadır. Düşü varsa insanın, heyecanla uyanır hem de alarmdan önce…o zaten daha çok şeyi, daha güzel şekilde yapmanın peşindedir ki en güzel hizmeti sunmak ona en keyif veren eylemdir. Görülmese, duyulmasa, takdirler dile gelmese, hissedilmese de yapılan bu eylemlerin enerjisi elbet mutlaka bir gün geri döner en güzeliyle. Hırsla değil aşkla yapılan her şey, ödüllerini çoğaltır da gelir ki zaten ödül için yapılmaz… yolu yürüyen değil yolun kendisi olarak benlikten geçerek,bütünün parçası olduğunu hissederek yapılan her iş, mutlaka başarısını ve ödülünü kalbinde taşır. Ancak bilen görür, bilen bilir, bilen duyar. Sarrafa rastlarsın elbet pırlantasın. 🙂
Duygu Can
Çook teşekkür ederim, çok değerli yorumlar 🙂 Aynı fikirdeyim, katılarak, yaptığımız işin farkında olarak, hissederek… Sevgiler,