– Deli miyim Anne ben?
– Yok kızım ne delisi!
Öyle ya, deli olmanın toplumumuza göre en hakiki göstergesi olan ‘kendi kendine konuşmak’ dışında hiç bir şey yoktu!… Bir görünen, bir elle tutulan, yumrukla çakılan bir gerçeklik gözlenemezdi. Ama deliliğim hava kadar gerçekti, içine çektiğin ve bedenin için hayati bir ihtiyaç olan ‘hava’ kadar gerçekti. Elini istediğin yere salla, avuçlarının içine dolamayan hava, burnundan içeri öyle hızla giriyor ve cansız kalbe hareket veriyordu ki!… İşte böyle Hava kadar gerçekti, bazı varlıkların varlığı!…
Tüm yaşayıp, içselleştirdiğim duygu-durum bozukluklarımdan çıkardığım dersler ile de sabittir ki, deli olmayan kimse şu hayatın angaryalarını taşıyıp, kendine yuva yapacak güçte değildi! Çok ebeveyn ile büyüdüğüm halde tamamlanamamış ruhsal basamaklarımdan, yalnızken çıkıyor olmanın ve sadece kendime ait olmanın huzuru ile ‘deli’ olmayı kabul ediyordum!
Köksüz değildim ama köklerimin hayatımda dallanma isteği ile kendimi bulunduğum kaptan çıkarmaya gayret ediyordum. Bu çok ebeveynli ailelerin elinde yetişen ve ‘bağımlı’ yetiştirilme hazzı ile bu zamana gelmiş olan ergenlerin, kendilerine yetmez durumları o kadar normal ki!… Benim de böyle bir çevrenin etkisi altında büyümüş olmam muhtemeldir. Bunu şuradan anlıyorum ki; hayatımda kendi kararlarımı vermeye çalışınca, ya da kendi istediğim ve kimseden onay almadığım bazı olayları yaşamaya başlayınca, içimde bir yerde ‘reddedilmişlik’ hissi ile yolunuyordum. Bu ‘reddedilmişlik’ öyle bir nüfuz etti ki ciğerlerime, ailemden bağımsız bir karar almak istediğim halde, “bu kararı alırsam ailem beni reddetmiş olur mu?” düşüncesi ile devindi durdu! Oysa, onların beni her durumda, her zamanda, her mekanda ve her ne olduğunda sevecek, sonsuz sevgi içeren kalplerini bana sunacaklarını biliyordum.
Sadece ben miydim? Şu toprakta yaşamış, şu dini coğrafyanın hamuru ile şekil verilmiş her insanda bir ‘bağımlılık’ sendromu hakim. Yalnız olmayı ve ‘yalnızlığı’ öğrenemediğimiz gibi, bundan zevk alabileceğimizi de asla düşünmüyoruz. Ama doğarken yalnız, ölürken yalnız, aslında başına gelen her olayda yaşadığın biricik hisler ile yalnızsın. Batılı toplumlarda çocukların bireyselliğine verilen yüksek önem ile onların karar alma mekanizması epey erken besleniyor. Buna özendiğim yok asla. Çünkü orada da ciddi ahlaki yozlaşmalar ile baş etmek durumunda kalıyorsun.
Neyse ki ben çoktan delirdim de, tüm toplumsal paranoyalardan kurtuldum!…
Şu köklerime olan sevgim hakkında düşünürken de sihirli bir cümle buldum. Hayatımda bulunan herkesi, bana bir sözcük ile emeği geçen cümlesini seviyorum. Kendimi bir pergel gibi düşünüp, ayağımın biri ile köklerime sıkı sıkı tutunup, diğeri ile Dünya’yı gezmek istiyorum! … 🙂 Ve insani erdemler ile donanmış azıcık insan tanıyorum, bunların sayısında enflasyon istiyorum!
ibrahim bölükbaşı
MERAHABA HOCAM YAZINIZ ÇOK ÖNEMLİ İNSANLIK TARİHİ BOYUNCA DA ÖNEMLİ OLDU VE BUNDAN SONRADA ÖNEMİNİ HER ZAMAN DEVAM ETTİRECEK BİRKONU ÇÜNKÜ İNSAN İNSAN OLABİLME BİREYSELLİK İLE AİLE BAĞI DENKLEMİNİ İYİ AYARLAMAK GEREK BİR ARARŞTIRMADA BÜYÜK AİLE DE YETİŞEN BİR İNSANIN KENDİNE ÖZGÜVENİ DAHA GÜÇLÜ OLDUĞU GÖRÜLDÜ YANİ BİZİM ŞARK TİPİ AİLE BÜYÜK ANNE BÜYÜK BABA (DEDE) BEN BÖYLE BÜYÜK BİR AİLEDE BÜYÜDÜM HAYATIM BİR LABARATUAR GİBİ HAYATI YAŞAYARAK DENEME YANILMA GİBİ YAŞADIM HEP ZOR OLANI ALDIM HAYATI KOLAY YAŞAMADIM AMA MÜCADELE ÖZGÜVEN SABIR ZAFERİ İÇSELLEŞTİRDİM MUTLULUK YETİNME OLDUĞUNU ÖĞRENDİM EĞER KAANAT ETMEZSEN DOYUMSUZ BİR DUYGU OLURSA HEP SAHİP OLMAK İSTEDİKLERİMİZ OLUR ELİMİZDEKİNİN DEĞERİNİ KIYMETİNİ BİLMEMEİZ BİZİ MUTLU EDER DİYE DÜŞÜNÜYORUM. HOCAM BİRAZ KONU’DAN KOPTUM AMA NE BASKI NE ÖZGÜRLÜK ADI ALTINDA İNSANLARI YALNIZLAŞTIRMAYALIM.SEVGİLERİMLE
Duygu Can
İbrahim Bey, sizinki gibi deneyimlenmiş yaşantılar bilinmeli ki, değerlendirmeler ona göre yapılabilsin. Çocuklar birey olma yolunda kendibaşınalığı da, çoksesliliği de öğrenebilmeli. Dilerim yetişen evlatlarımız yüksek farkındalıklar ile donatılırlar. Sevgiler, saygılar sunarım ben de … 🙂 Çok teşekkürler,
renovatio
Bazen gezegenimiz acaba evrenin tımarhanesi mi diye düşünmeden edemiyorum. – Goethe
Çok acı çekenlerin veya beyninin bazı noktalarını fazla zorlayanların delirdiğini duyuyoruz. Yaşadığımız gezegen tüm bunlar için fazlasıyla müsait.
Yazınıza gelince, “delilik” başlığı ve girişiyle girip avrupalı çocukların aşırı özgüven sonucu “ahlaki” değerlerine kadar uzanıyor. Ciddi bir delilik bence bu 🙂 İsterdim ki yazı sadece delilik üzerine gitse… iki ayrı konu bölünmüş arada farklı hikayeler temalar…
Bankacılar, çok paralı amcalar, sokak kedileri, muhasebeciler, aşıklar, yemek yapan anneler…hepsi kendi kendine konuşuyor ve daha fazlası…
Kafka “bilgeliğe ilk işaret, artık ölme isteğidir” diyor.
ben hiç intihar eden deli görmedim.
Saygılar.
Duygu Can
🙂 Çok teşekkür ederim. Yazının bütününde aynı temayı işlemek ve noktayı gönül rahatlığı ile koymak isterdim şüphesiz. Akıllara ziyan bir kargaşa ve bulantı devrinde yaşadığımızdandır belki, bir kelime bambaşka bir kelimeyi doğuruyor ve konu dallı budaklı sürüyor. 🙂 Bu tatlı dilli eleştirilerinizi önemsiyor ve kafamı bir temada toplamaya gayret göstereceğimi bilmenizi istiyorum. Hiç intihar eden bir delinin olmaması gerçeği ve bilgeliğin işareti olarak yaşamaktan vazgeçmenin kabul edilmesi de çarpıcı bir örnek oldu. Çok teşekkür ederim.