Yaşadığımız gün sayısı ne kadar çoğalıyorsa, yüreğimize boncuk boncuk döşenen tedirginlik de o kadar artıyor. Gün geçtikçe huzurlu, güveli, sakin ve bilgin bir kişi olamıyoruz. Sırtımızın ağrısı, yaslanacak bir insan, bir fikir, bir gidişat, bir durum, bir mutluluk, bir hazır plan olmadığından artıyor. Yok ağır kaldırdım, yok ani eğildim, yok hızlı kalktım gibi somut geçmiş masallarımız yalan!
Ben, eğdikçe kendimi, daha çok eğiliyorum ve sırtımın arkasında bulunanlar ben eğildikçe uzaklaşıyorlar. Tedirgin halimden bir türlü sıyrılamıyorum.
Bir sürü batıl inanış, gelenek, görenek, anane gibi hastalıklı uzantılarımız peşimizde değil adeta yakamızda. Biz onları hiçe saydıkça onlar kendilerini görünür yapıyor. Hiç hikaye uydurma! Tabuların da var, ananın babanın inandığı tüm inançların ucundan elinin ayası ile kavramışlığın da var, geleneklerin de var, bazı genel-geçer küslüklerin, birtakım kişilere dümdüz sebeplerle kırılmışlıkların da var!…
Ne yaparsan yap, yaşadığın çevrenin sana verdiği şeklin içine oturup, kalıplaşmak için yaşıyorsun!
Tüm bu bizde bulunan ve onlardan sıyrıldığımızı sanıp da halen içimizde yaşattığımız tu-kakalar ile geleceğe tedirginiz! Tüm inandıklarımızın bize verdiği negatif eğim ile X koordinatına hiçbir zaman paralel değiliz! Başımız eğik, yolumuz eğik, çizgimiz eğik, güvenimiz ezik!
Bu içsel hesaplaşmalarımızın yanında yaşadığımız Dünya’nın Ahiret’indeki kavuşma günleri hakkında bile tedirginlik yaşıyoruz. Günde kaç kere, haftada kaç ay, ayda kaç saniye, saniyede kaç sene?!…
Yani, her şeye bakarken yaşadığımız gibi tedirgin tedirgin sürdürüyoruz yaşamımızı!… İçimize işleyen bu duygu bence genlerimize de işledi. Tedir-Gen’in varlığına muhalefet bir Gen bulup Dna’mın ucuna dizeceğim. Böyle aldığımız nefesler bile titrek, korkak, endişeli!… Bu gen ile dokunduğumuz her el bizden değil, yabancı menşeeyli!…
Şu tedirgin halimizin yok olacağı, kendimizi güvenli bağlayacağımız günler nasip olsun!…
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.