Az ile yetinmiyorum!
Şu umumi hayatımın içinde fazladan olabilecek her doza ihtiyaç duyuyorum. Fazla büyük, fazla basit ve fazla sıradan bulduğum kıyafetlerin içinde prenses lüksü ile dolanıyorum. Bir kapıyı çalıyorum ve kim açarsa açsın boynuna atlıyorum. Sanki evrenin tüm ve en fazla sevgi dağarcığı içimde toplanmış da benim dağıtıcı pozisyonum ebedi kalmış gibi!…
Mesela kin tutmuyorum, avuçlarımda. Kum taneleri gibi parmaklarımın arasından dökülüveriyor zaman geçtikçe. Azıcık öğrenemiyorum, sorunları büyük büyük başlıklar altına dizemiyorum. Oysa çoğu zaman söylediklerimin bir başlığı olsun, konusu olsun istiyorum ama önümde duran konuları bir bir siliyorum. Şöyle yattığım yerden ‘yatay’lığımı izliyorum. Doğruluyorum ve dikel’diğimi anlıyorum. Elimi, kolumu hareket ettirip, beynimden onlara giden sinyalleri takip ediyorum. Yani komplike bir mekanizma olan bedenimin çalışma prensibine ara ara göz atıyorum. Ona, yapabildiklerini gördüğümü ve takdir ettiğimi hissettiriyorum.
Kendimden biliyorum çünkü, ne kadar saklarsan sakla beğenilme, takdir görme duyguna hakim ve engel olamıyorsun. Ağzından bal damlayan insanların çevresinden sıyrılamıyorsun. Gözleriyle sana bakınca kalbindeki akımı net bir biçimde gördüklerinden kopamıyorsun. Bunların hepsi kendi beğenilme ve halinin-hareketinin-tavrının takdir gördüğü gerçeğinden haz almandan kaynaklanıyor.
Neyse,
Diyordum ki az ile yetinemiyorum. Kutsal bir toprağın üzerinde beyaz entari ile dolaşan simamı hayallerime sunuyorum. Her yerde biraz tüy düşürüp, bedenimin oralardan geçtiğini Tanrı’ya ispatlamak istiyorum. Sonra oradan çıkıp, en sevdiğim ülkede biraz günah ile karışmak, içime işleyen sevapları dengelemek istiyorum. Çok çok yaşayım da iğde ağaçlarının kokusunu başlatan mevsimden çok çok geçeyim istiyorum. Otomatik cevaplı bay ve bayanlara yeni cümleler hediye edeyim. Otomatik duygulu bay ve bayanlara farklı kelimeler bırakıp gideyim istiyorum.
Sonra, dönüp tekrar temiz çarşaflara uzanıp yatmış ve bulunduğu yere çok yakışmış bedenimin ‘yatay’lığına bakıyorum. Hayatımda gördüğüm en ‘yatay’ hayvanı aklıma getiriyorum. Yılanın bu kadar yerde olup da, bu kadar özellikli olduğunu; birçok inanışta ne kadar güçlü bir temsil olduğunu düşünüyorum. Kendi yataylığıma atıfta bulunup, böyle iken de güçlü olduğumu kendime söylüyorum.
Halimden memnun olup, uzanıp hayaller kurmak ile yaşadığım saniyeleri anlamlandırdığımı düşünüyorum. Az ile yetinmiyorum, çok düşünüp, çok uzanmak ve çok ‘umut etmek’ istiyorum!…
Ne düşünüyorsun?
Düşünceni duymak güzel olurdu. Yorum bırak.